two

250 40 5
                                    

Umarım vote verir yorum yaparsınız

KIRMIZI İP


Kim Jisoo;

5 dakikaya yakındır karşımda oturan ji wooyu izliyordum. Ya da kendimi izliyordum. Gözlerine yansıyan kırık parçalarla elindeki keman motifini severken burnumun sızladığını hissettim. Annesinin gittiğini hissetmiş gibi bakıyordu. Düz bakışlarından eser kalmamıştı, hüzün akıyordu artık gözleri. Kırgınlık akıyordu. Zaten kapalı bir kutuydu. Dünyada sahip olduğu tanıdığı güvendiği tek insanda gitmişti. Kimsesi kalmamıştı. Benim gibi.

"Burayı imzala jisoo" seungcheol'un sesini duyduğumda ona baktım. İmzala dediği kağıdı elime alıp okumaya başladım. "1 hafta çok kısa" diye mırıldandım gözlerim kağıttayken. "Ancak bu kadar yapabildim. O 1 hafta kadar yanında durabilir. Sonra yetiştirme yurduna gidecek" annesi ve babası gibi... Ji eun'un asla istemeyeceği bir yaşam. Ji woo'yu amcasına teslim etmek istiyordum. Yetiştirme yurduna gidemezdi.

"Amcasını siz bulsanız?" dediğimde seungcheol sıkıntılı nefes bırakıp arkasına yaslandı. "Dediğin adamla hiçbir resmi kayıt belgeleri yok. Üstelik adam ülkenin dahilerinden böyle bir şey için kapısına gidemeyiz"

"kapının önünde konuşalım mı?" dediğimde kafasını sallamış ve oturduğu koltuktan kalkmıştı. Ji wooya döndüm. Beni duyup duymadığını bilmeden konuştum. Aynı ji eun'un yaptığı gibi "ji woo kapının önündeyim bir sorun olursa oraya gel" göz temasında bile bulunmazken gözlerimi ondan zar zor çekerek çıktım bende odadan. Ji eun öleli 12 saat oluyordu. Eğer cenazesine el atmasaydım kimsesizler mezarlığına defnedilecekti fakat madong'a yollamak için cenaze arabası tutmuştum. Hayat arkadaşının yanına gidecekti.

Seungcheol kapının yanındaki duvara yaslanmıştı. Yorgun gözüküyordu. Adli tıpta çalıştığım için herhangi bir cinayet vakasında olay yerini incelemeye giderdim. Seungcheol ise gittiğim vakaları inceleyen dedektifti. Aynı şubeye bağlıydık. Birbirimizi işe başladığımdan beri tanıyorduk. Karakterlerimiz benziyordu. Bu normalde ilişkimizi daha garip yapacakken bizi yakınlaştırmıştı.

"Neden bir anda bu sorumluluğu üstleniyorsun? Senlik değil" biliyorum benlik değildi. Uçak veya otobüs yolculuğundan hoşlanmadığım için günler süren tren yolculuğuna alışkındım. Ve tabii bu yolculukta zaman geçirdiğim insanlarada. Çok kişi tanımıştım fakat ilk defa böyle bir şey yaşıyordum.

Nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim ve saçlarımı tek elimle alnımdan geriye doğru attım. "Biliyorum ama içim rahat etmiyor işte. Annesiyle iyi anlaşmıştım. Hayat hikayesinide dinleyince"

"Asıl nedeni bu değil" gözlerimin içine baktığında çekemedim gözlerimi, birkaç saniye bakıştık. Konuşmamı bekliyordu. Beklediğinide yaptım. "Evet değil, o çocukta kendimi görüyorum oldu mu? Ve kendimi görmekten çok rahatsızım. Benim bir ailem yoktu ama onun var. Benim gibi olmamalı"

Annesi ve babası gibi de olmamalıydı. Fakat şu an bunu anlatacak gücü kendimde bulamamıştım. Seungcheol yaslandığı duvardan ayrıldı ve karşımda durdu. "Yarın Jung Hae In'i görmeye gidelim"

"Nasıl?"

"Dedektif kimliğimi alet ederek. Fakat eğer bu çocuk onun yeğeni değilse işimden bile olabilirim jisoo"

"Yeğeni. Eminim"

"Onu getirecek misin yarın?"

"Hayır. Birkaç gün annesine kendi içinde veda etmesi gerekiyor"

Lost | Kim JisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin