KATİL
Kim Jisoo;
Olağanüstü bir durumla karşılaştığımda her zaman soğukkanlı olurdum. Benim mesleğim ölü bedenleri kesmekti. Acımasız ve umursamazlığım buradan geliyordu belkide. Uzun süredir böyleydim. Fakat hayatınızda bir şeylerin değiştiğini en çokta kendinizin değiştiğini hissettiğiniz fark ettiğiniz anlar olur ya bende tam olarak o anlardan birindeydim.
Çünkü artık ne acımasız ne de umursamazdım. En azından bir kişiye karşı.
Hae inle aynı anda kargaşaya doğru koşarken o kim mingyuya yönelirken ben yere düşmüş ji wooya yönelmiş ve hızlıca onun yanına yere kendimi bırakmıştım. Yüz ifadesi o günkü gibiydi. Soohyun'un onu iktirdiği günkü gibi. O annesinin ölümüyle bile bir şekilde baş edebilmişti. Her türlü psikolojik şiddete karşı dik durabiliyordu fakat fiziksel şiddet karşısında darmadağın oluyordu. Soohyun'un onu o gün öyle iktirmesinden sonra gözlerindeki korku ve boşluk dinlettiğim keman besteleriyle saatler sonra gitmişti.
Ona dokunmak için kalkan ellerim onun oturduğu yerden kendini geriye doğru korkuyla çekmesiyle havada kalmıştı. Titredi bütün parmaklarım. Ji woo ilk defa bana karşı büyük bir reaksiyon göstermişti. Benden kaçarak. Burnum sızladı. Başımın yandığını hissettim.
"Ne yapıyorsun? Çocuk o, oyuncak değil!" Jung Hae In'in öfkeli sesi tüm restoranı doldururken göz ucuyla onlara baktım. Hâlâ sadistçe gülen mingyu'yu restoranın camına yaslamış yakalarını sıkıyordu. Lalisa ve jeonghan ise sadece izliyorlardı. "Başkalarına vakit ayırman sinirlerimi bozuyor" mingyunun dudak büzerek söylediği şeyden sonra birkaç metre ötemde de olsa hae in'in boynunda çıkan damarlara şahit olmuştum. Ardından ise mingyuya yumruk atarak onu savurmuş ve bir masaya çarparak yere düşmesine neden olmuştu. "Siktir git! Gözüm görmesin seni" tükürür gibi söylediği şeyden sonra dudağını gülerek tutan mingyunun yüzünde bir kırılma oldu. Artık gülümsemiyordu.
Ji wooya döndüm. "Ji woo sakin ol benim jisoo" demiş ve ikinci defa ellerimi ona uzatmıştım. Birkaç saniye bekledim. Bu sefer tepki vermezken koltuk altlarından tutup onu sandalyeye oturttum. Restorandan içeri her şeyden habersiz seungcheol girerken hae in'in sinirle aldığı hızlı nefesler hâlâ aynıydı. "Jisoo?" seungcheol'ün sesiyle direkt ona döndüm. "Ji wooyu jennieye götürür müsün?" normal bir anda olsaydık sigara içmek için zamanını buldun diyerek onunla kavga edebilirdim. Fakat son zamanlarda hiçbir an normal değildi.
Gözlerimdeki ifadeyle itiraz etmeden ji wooya yönelmiş ve onu kucağına almıştı. Son kez diğerlerine bakıp çıkmıştı restorandan. Topladığım saçlarımdan çıkan tutamları kulağımın arkasına sıkıştırdım. Masanın üstündeki bıçağı hiç düşünmeden aldığımda lalisa ve jeonghan refleks olarak bana yönelirken ben sağ elimdeki bıçağı hızla yerde oturan mingyuya doğru atmıştım. Bıçaklarla aramın iyi olmasına ve birkaç kere atıcılık kursuna gitmeme güvenerek atmıştım fakat aksi olup gözüne gelseydi de zerre umrumda olmazdı. Bıçak tahmin ettiğim gibi elmacık kemiğinin tam yanından geçip arkasındaki devrilmiş masayla buluşunca gözlerini hae in'den bana çevirmişti. O pis sırıtmasıyla bana bakmaması onun için daha güvenliydi. Şaşkındı. Nutku tutulmuş derlerdi ya öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost | Kim Jisoo
Fanfic"Yaşadığım zor şeyleri sırtımda hep bir kambur olarak görürdüm. Canımı yakan, her geçen gün daha da ağırlaşan, nefesimi kesen, adımlarımı yavaşlatan bir kambur. Hayatıma giren iki kişiyle fark ettim gerçeği. Bir kambur olarak gördüğüm acılarım aslın...