eighteen

150 22 8
                                    

Kardeş


"Konuşacaksın lan! Ya bugün burada benim istediklerim ağzından çıkacak ya da öleceksin" sert ve bağıran sesi tek katlı evinin salonunda yankılanmıştı. Yakalarından tuttuğu adamın yüzüne attığı yumruklar öfkesini dindirmemişti. Sandalyeye bağlı adam ağzı kan doluyken dişlerini gösterecek bir şekilde güldü.

Adamın gülmesi öfkeli olan seungcheolu duraklattı. Ardından gözü döndü. Zaten kötü şeyler hep saniyelik olurdu hayatta. Araba kazaları bir anda olur insanlar birbirlerini bir anda öldürürlerdi. Birkaç saniye yeterdi bir insanın ölmesi için. Belinde olan silahını hızla eline aldı ve emniyetini çekip namlunun ucunu adamın alnına yapıştırdı.

Artık gülmüyordu. Çünkü polis diye onu öldürmeyeceğine inanıyordu. Ama artık değildi. "Öyle olsun şerefsiz. Senin gibi bir sürü var dışarıda elbet başkasından öğrenirim" baskı uyguladığı tetikle karşısındaki adama konuşma şansı bile vermemişti. Fakat o anda biri bileğinden tutmuş ve elini havaya kaldırarak evinin tavanına ateş etmesine neden olmuştu.

Sandalyede bağlı olan adam nefes nefeseydi, ölebileceğini yeni kavrıyordu.

Seungcheolün kolunu havada tutan jeonghanda şaşkındı. Seungcheol jeonghanla göz göze geldiğinde kolunu hırsla çekti ondan. "Kafayı mı yedin?! Polissin sen polis! Sivil birine silah doğrultamazsın! Öldüremezsin!" Jeonghan, biraz daha geç gelseydi olabilecek durumu düşünerek bağırmıştı seungcheola.

Alaylı bir şekilde güldü seungcheol, hatta bir süre susmadı ve kafasını yukarı kaldırarak tavanındaki kurşun izine baktı. Ardından jeonghana çevirdi gözlerini. Elindeki silahı hala bırakmamıştı. Tuttuğu silahı jeonghanın kalbine bastırdı. Tepkisiz kaldı jeonghan. Tam 3 haftadır konuşmuyorlardı. Kıpkırmızıydı seungcheolun gözleri delirmiş gibi bakıyordu. Ji woo gittiğinden beri iki tarafta birbirine zarar vermemek için görüşmüyordu.

"Oradan polisliğimi çok düşünüyorum gibi mi gözüküyor?"

"Yine de-"

"Kes boş lafları. Hayatımıza girmenize sebep olan çocuğuda aldınız bizden. Daha ne istiyorsun siktirip git" seungcheolün sözleri kesinlikle keskindi. Yutkundu jeonghan. Ne diyeceğini bilemedi. Velayetin Jung Taeride olduğunu o da biliyordu. Eski jeonghan olsa zerre suçlu hissetmezdi ama şimdi karşısındaki dağılmış adama bakarken ilk defa hayatta bu kadar suçlu hissediyordu belkide.

3 hafta boyunca her şey daha da sarpa sarmıştı. Jennie bile lalisayla görüşmüyordu. Arkadaşları bile ayırmıştı ji woonun yokluğu. Kıyamet gibiydi yokluğu.

Seungcheol üç hafta boyunca girilmedik delik bırakmamıştı. Bulduğu adam ji wooyu jisoodan koparırken orada bulunanlardan biriydi. Ve yüksek ihtimalle nerede olduğunu biliyordu. Seungcheol kadar delirmiş biri daha vardı Jung Haein.

Ruh sağlığı daha da kötüye gidiyordu. Çevresindeki herkese öfkesini kusuyor bulabileceği ufak bir ipucu için deliriyordu. Tüm şehri ayağa kaldırmıştı. Yeraltı dünyası bile durumdan haberdardı. Birkaç yıldır bırakmıştı yeraltı dünyasını fakat jung taeriyi bulmak için tekrar bulaşmıştı. Jeonghan onunda yanında duruyor ve yapacağı herhangi bir kötü duruma engel olmaya çalışıyordu.

Asıl sorun jung taeri değildi. Haeinde jeonghanda bunu biliyordu. Asıl sorun jung taeri ile 5 yıl önce evlenmiş Kore'deki tüm pis işlerde adı geçen Won Sangtı. Jung Taeri ile gençlikte aşk yaşayan ama bir şekilde ayrı hayatlara savrulan bir adamdı. Yıllar geçtikten sonra evlenmişlerdi. Haeinin annesiyle konuşmamasının en büyük nedenlerinden biriydi bu korlunç adam. Ve bu korkunç adam jung taeri için tüm ülkeyi ateşe bile verebilirdi.

Lost | Kim JisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin