3 Hafta Sonra :
Çok da yabancısı olmadığım sokakta dalgınca yürüyordum. Yabancı bir şehirde-aynı zamanda alışmam gereken şehir oluyordu ki hala bunu deniyordum- ilk yalnız yürüyüşümdü bu. Ailem yoktu, Taehyung veya Jungkook yoktu. Yoongi'de yoktu. Doğrusu, özellikle ailem gittiğinden beri daha çok çalışır olmuştu. Geceleri geç yatıyordu, bitkin bir şekilde benimle biraz zaman geçirdikten sonra tekrar mecburen işine dönüyordu ve yoğunluğundan dolayı bana özürler diliyordu. Keza Namjoon hyung ve Bay Min'de öyleydiler. Artık onları pek evde göremiyordum, Bayan Min'in söylediğine göre şirkete gidiyorlardı. Böylece günümün çoğu Bayan Min ve Jungkook ile geçiyordu ama onunda bir çevresi vardı. Vermesi gereken sınavları, ilgilenmesi gereken işleri vardı. Epey de sosyaldi ve arada beni de dahil etmeye çalışıyordu. Bazen de Hoseok hyung gelir, benimle vakit geçirir ve güleryüzüyle beni de mutlu ederdi. Ona iyice alışmıştım ama sonuçta onunda çalışması gereken bir işi vardı.
Ben hariç herkesin yapacak bir şeyleri vardı...
Bu yüzden bugünü tek olmaya adamıştım. Belki de bu bana iyi gelecekti. Pek tek olmazdım ben. İlla çevremde birileri olurdu. Özellikle de ailemin evinin küçüklüğünü sayarsak. Günümün çoğu işte ve geldikten sonra da kardeşlerimle ilgilenmekle geçerdi. Ah, birde Taehyung vardı ama onu zaten biliyorsunuz. Sürekli dibimde biter dururdu. Her ne kadar Jungkook bunu biraz engellemiş olsada.
Buradaysa Yoongi benim yalnız olmamamı sağlıyordu. Evet yoruluyordu ama en ufak boş zamanını bile bana harcıyordu. Beni gülümsetmek için çeşitli şebeklikler yapıyor, bazen öylece bana dalıyordu. Kendimi bu konuda suçlu hissediyordum. Sanki herkesi yoruyormuşum gibi. Belki de bu yürüyüş, bu düşünceleri başımdan savmam için iyi bir panzehir olabilirdi.
Karşıya geçtim ve dükkanın içine girdim. Beni tanıyan adamın sanki yüzü aydınlanmıştı. Kocaman gülümseyip hızla kalkmış, müşterisinden müsade isteyip yanıma gelmişti heyecanla.
"Bay Min! Sizi burada görmek ne hoş."
"Ah, merhaba. Önce müşterinizle ilgilenin isterseniz. Sonra sizinle bir şeyler içip sohbet etmek isterim. Sizin için uygunsa?"
"Elbette! Tüm zamanım sizin için uygundur. Hemen geliyorum, siz isterseniz şu masaya oturup beni bekleyebilirsiniz. Hemen geleceğim." Başımla onaylayıp işaret ettiği masaya oturdum. Küçük ve sevimli bir masaydı. Muhtemelen uyumlu olması adına fıstık yeşiline boyanmıştı. Sanki bu pekte büyük olmayan dükkanın içini iyice sevimli bir hale büründürmüştü. Bakışlarımı karşıya çevirdim. Yoongi'yle gittiğimiz restorandı. Bu dudaklarıma tekrar bir kıvrılma yerleştirirken aç olup olmadığını düşündüm. Kahvaltıyı birkaç parça şeyle geçiştirmişti. Eskiden çok nadiren parmaklarında gördüğüm sigaraları çok fazla görmeye başlamıştım. Ah, özellikle kahve veya şarap elinden eksik olmuyordu. Keşke ona güzel bir yemek yapabilecek kadar yetenekli olabilseydim. En azından bir eş olarak ufak da olsa vazifemi yerine getirmiş olurdum. Onu mutlu ederdim.
Önüme dumanı tüten bir fincan konduğunda düşüncelerimden ancak sıyrılabildim. Çiçekçi adam gülümsüyor, bariz bir mutlulukla bana bakıyordu. İlk konuşmayı ben başlattım.
"Düğünümüze geldiğiniz için size teşekkür etme fırsatı bulamadım efendim. Affedin. Ancak sizi gördüğüme çok sevindiğimi söylemem gerek."
"Gözlerinizden okunuyordu, Bay Min. Benim gibi birinin varlığı sizi nasıl mutlu etti bilmiyorum ama mutluluğunuza mutlu oldum. Ve itiraf etmeliyim ki, eşiniz ile harika görünüyordunuz." Utanarak başımı eğdim ve gülümsedim. Öyle miydik ki? Diğerleriyle düğün fotoğraflarına bakmıştım. Gerçi, Taehyung'un ve Jungkook'un bol övgülerine dayanamayıp sonunda bırakıp gitmiştim ama olsun. Hatırladığım tek şey, Yoongi ile olan birbirimize o gülüşümüzdü. Sessiz bir yemin gibiydi o an. Ve sanki zaman bizim için durmuştu. Eh, şaşırmıyorum. Bu Min Yoongi'ydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
40'𝘀 𝗠𝗮𝗿𝗿𝗶𝗮𝗴𝗲 | ʸᵒᵒⁿᵐⁱⁿ
FanfictionPark Jimin, daha önce adını dahi duymadığı adamla evlendirilmişti.