"Nasıl olursa olsun, gerçekten sevecek miydi beni? Severse de göz yaşı döktüğüm şiirler kadar mı sevecekti? "☃︎
"Ağlama, aptal!"
Sahte bir kızgınlıkla sildi gözlerimi.
"Evleneceksin işte, mutlu olsana!/"
"Ama ben evlenmekten ne anlarım Taehyung? Yemek yapmayı bile bilmem ben. Annem öğretmeye çalıştı ama beceremiyorum. Dikiş dikmesini de bilmem. Temizlikten anladığım şey bulaşık yıkamak. Tek bildiğim çalışıp eve ekmek getirmek ve kardeşlerimle ilgilenmek."
Saçımı öpüp karıştırdı. "Öğrenirsin." dedi. İçimi çektim. Peki öğrenmek istiyor muydum?
"O zengin biri. Hizmetçileri vardır. Hem merak etme Jimin, o çok iyi birine benziyor. Sana bakışlarını gördüm."
"Ya göründüğü gibi biri değilse?"
"Of! Düşünme şöyle şeyler. Arkandan meraktan kudurmamı mı istiyorsun?"
Başımı iki yana salladım büzdüğüm dudaklarımla. "Ağlama. Ben senin ağlamana kıyamam ki!" Gülüp, kollarını sıkı sıkıya belime sardı. Bende boynuna atıp, omzuna başımı dayadım. O benim hayatımdaki en iyi hediyelerden biriydi. Onsuz bir yaşam düşünemiyordum bile. Tam o esnada bahçeye giren onu gördüm. Bize doğru geliyordu.
"Yoongi geliyor." dedim ama başımı kaldırmadım. Taehyung'sa anlamamış gibi "Ne dedin?" diye ayrıldı benden. "Ben geldim." O an Taehyung'un altına kaçırdığına yemin edebilirdim... Neden bilmem ondan deli gibi tırsıyordu. "Aaa hyung! Hoşgeldin!" Oturduğumuz yerden kalkıp selam verdi, işim var gibi bir bahaneyle yanımızdan ayrıldı.
" Burnun kıpkırmızı olmuş yine. Neden hiç kendini önemsemiyorsun?"
Atkısını çıkaracakken durdurdum onu. Elimi eline koymuştum ve bilmiyorum, ona ne zaman dokunsam çok garip hissediyordum.
"Bana verirsen sen üşüyeceksin."
"Sen üşürsen ben zaten üşürüm Jimin. Sen benden daha önemlisin."
Dudaklarımı birbirine bastırıp elimi çektim. Sırıtarak yarım kalan işini tamamladı. Hatta atkıyı burnuma kadar çekmişti, bu yüzden kokusunu çok net alabiliyordum. Bir insan nasıl bu kadar güzel kokabilirdi?
"Minicik bir bebeğe benzedin!"
"Yah! on yedi yaşındayım ben! Ne bebeği!"
"Şu an seni kucağıma alıp sevmek istiyorum Jimin."
Beni gerçekten bebek gibi sevmek mi istiyordu? Neden... neden beni bu kadar seviyordu bu adam? Hiçbir güzelliğim yoktu ki benim. İşe yaramazın tekiydim üstelik.
"Şey... papatya seversin değil mi?" Başımı salladım, tekrar güldü. Arkasında duran buketi bana uzattı. Bir demet papatya... Nasıl fark edememiştim onu? "Yoongi... hepsi benim için mi?" Başını salladı hızlı hızlı.
Hayır, Jimin. Ağlamayacaksın.
"Teşekkür ederim. Çok güzeller."
"En az senin kadar." Buketi elime aldım. Bu zamana kadar kimse bana çiçek almamıştı. Ben kendime bile alamamıştım...
"Benimle gelmesen bile... çiçeklerimizi korur musun Jiminie?"
"Korurum."
"Söz mü?"
Eldivenimi çıkarıp serçe parmağımı uzattım. Gülerek kendikiyle birleştirdi. Gerçekten elim elinde kaybolmak zorunda mıydı?
"Söz."
...
Yine her zaman yaptığımız gibi dolaştık biraz, sohbet ettik. İyice üşüyünce de eve gittik. Daha doğrusu o zorlamıştı. Hasta olacaksın deyip duruyordu. Beraber yemek yedik, mandalinalar yiyip kabuklarını sobaya koyduk. Hiç garipsemiyordu, benimle beraber yapıyordu her şeyi. Yaparken de çok tatlı görünüyordu.
Gitti sonra. Bende eskisi gibi kardeşlerimle oynamaya başladım. Her şey eskisi gibi olabilirdi o an. Eğer özenle vazoya koyduğum çiçekleri olmasa...
Yatmadan önce düşünmeden edemiyordum. Uykum çokça vardı ama gözüme uyku girmiyordu. Son gündü yarın. Son kez gelecekti. Park Jimin bir karar verecekti. Ya elini tutup yuvamdan, ailemden ayrılacak, ya da burada kalıp o sanki hiç gelmemiş, hiç tanışmamış gibi hayatıma devam edecektim. Koruyayım diye verdiği papatyaların solup gidişini izleyecektim...
Odada beraber uyuduğum kardeşlerimi izledim. Yetinmeyip kalkıp uyuyan anne babamı izledim. Annem ne de güzel sarılmıştı öyle! Babamında eli annemin saçlarındaydı. Gülümsedim. Dedim ya, onlar sevgilerini gösteremez ama çok severlerdi birbirlerini, bizi. Sonra aklıma o geldi. Acaba o da ben uyurken gizliden gizliye okşar mıydı saçlarımdan? Babam gibi gizliden mi severdi beni yoksa hep yaptığı gibi korkusuzca mı? Nasıl olursa olsun, gerçekten sevecek miydi beni? Severse de göz yaşı döktüğüm şiirler kadar mı sevecekti?
Papatyaların yanına gidip oturdum. Yapraklarını usul usul okşadım. Sanki her dokunuşumda ona dokunuyor gibiydim. Eh, o da beyazdı sonuçta. Onun çiçeğiydi. Masanın üstüne başımı yaslayıp uyuyakalmadan önce bir karar vermiştim. Belki doğruydu, belki yanlış. Belki bana cennetleri verecekti, belki cehennemleri. Ama verdiğim bir söz vardı benim hem ona, hem kendime.
Usul usul okşadığım bu papatyaları koruyacaktım ben. Bu ancak onun yanında mümkün olabilirdi...
☃︎
Bölüm Sonu
Lan dün yayımlamayı unutmuşum ben bunu özür dilerim ÜQÖEİFLVŞG
Bugün bir arkadaşıma yazdığım 3-5 şeyi attım ve pek beğenmedi. Bana eskiden attıklarımın(yaklaşık 1 yılı vardır) daha iyi olduğunu söyledi.
Yapabildiğim tek şey yazabilmekken onu da yapamaz oldum sanırım... Üzgünüm.
Ben agliom biraz.
Işıkla kalın! Görüşmek üzere~
𝑂̈𝑝𝑡𝑢̈𝑚 𝑔𝑜̈𝑧𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛𝑖𝑧𝑑𝑒𝑛!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
40'𝘀 𝗠𝗮𝗿𝗿𝗶𝗮𝗴𝗲 | ʸᵒᵒⁿᵐⁱⁿ
FanficPark Jimin, daha önce adını dahi duymadığı adamla evlendirilmişti.