Hayat öyle ihtişamla kurgulanmış bir oyundu ki, geçen her sürede kendimi şaşırmaktan alıkoyamayacak hale gelmiştim. Onca hikaye, onca yaradılış, onca kader ve onca farklı insanın arasından söylemem gerekir ki ben kendi hikayemden oldukça hoşnuttum. Bunun sebebi bir gecede başıma talih kuşu konması değildi. Hak etmediğim kıyafetleri giyip, hak etmediğim şekilde güzel yemekler yemek, ihtişamıyla kendine büyüleyen bir evde oturmak, çabasız bir saygınlık kazanmak... Hiçbiri değildi.
Mutluluğunun tek sebebi, şu anda izlediğim görüntüydü.
Taehyung ve Jungkook beraber kardeşlerimden de daha çocuksu bir neşeyle resim yapıyor, üstlerini ve yüzlerini boya içinde bırakıyor, birbirleriyle dalga geçip gülüşüyorlardı komik hallerine. Diğer köşede Bayan Min anneme önündeki büyük tuvale nasıl fırça darbeleri atacağını öğretiyor, annemse büyük bir heyecanla başını sallayarak onu dinliyor, dediklerini uyguluyordu. Babam ve Bay Min'se yine her zamanki gibi satranç oynuyor, birbirlerine oyunun daha da hararetli ve zevkli olması adına gaz veriyorlardı.
Bunların yanında; cam köşesine sinmiş, kucağına aldığı Soobin ve Yeonjun'a eksilmeyen koca gülümsemesiyle resim öğreten adam vardı. Soobin yüzünden burnu ve yanağı sarı, çenesi de lacivert ve mor renklere bürünmüştü. Elleriyse rengarenkti ve ben o eşsiz ellerin boyalarla bir sanat eserinden de değerli bir hal almasına inanamayarak bakmaktaydım. Bir yandan da Yeonjun'un kıskançlığını bırakarak onunla anlaşmasına sevinmiştim. Sonunda kıskançlığı bırakmış, onlardan ayrılıp Yoongi'nin kocası olduğumu artık kabullenebilmişti. Her ne kadar ben kendi içimde tam olarak bunları kabullenemesemde...
"Oppa!" Pantolonumu çekiştiren Yuna'ya döndüm merakla. Önünde eğilip uzun saçlarını okşadım. "Efendim benim güzelim?" "Şey, sana bir şey göstermem lazım." Diğerlerine ufak bir bakış attığımda hiçbir gözle karşılaşmayınca elini tutup büyük salondan çıktık. Beni sessiz ve hızlı bir şekilde mutfağa doğru çekiştirmesi kaşlarımı çatmamı sağlamıştı ama bir şey demedim.
"A-ama buradaydı!" dedi etrafına hızla bakarak. Masanın altlarına, kilere, her yere koşturarak bakmıştı.
"Güzelim, neler oluyor?" dedim cidden de anlamayarak. Ofladı ve kaşları çatılı bana yaklaştı.
"Ben bir şey gördüm. Sana dün yemekte de anlatacaktım ama annem izin vermedi. Sonra da unuttum."
"Ne gördün, anlat oppana artık bebeğim."
"O kadın-"
"Ah, Bay Jimin? Bir şey mi istiyorsunuz?"
Şu yeni gelen hizmetçiyle lafı bölündüğünde kaşları daha da çatılarak ona baktı. Bakmaması adına kolunu dürttüğümde bakışlarını çekmek yerine daha da keskinleştirmişti. Anlamıyordum, neden böyle yapıyordu? Yuna her zaman sevecen ve uysal bir kız olmuştu. Tanımadığı bir hizmetliye böyle davranması hiç mantıklı gelmiyordu.
"Hayır, teşekkür ederim." dedim gülümsemeye çalışarak.
"Tatlı yapmıştım, denemek ister misiniz?"
"Teşekkür ederim, belki daha sonra."
"Ama çok güzel oldu Bay Jimin!"
Israrına karşılık Yuna "İstemiyor, niye zorluyorsun!" diye bağırdığında onu kendime döndürdüm. "Yuna! Büyüklerine saygılı olmalısın güzelim. Anlamıyorum, neden bu kadar sinirlisin?" "Çünkü-" Mutfağa bu sefer Yoongi girdiğinde sustu ve sinirle hizmetliye baktıktan sonra hızla çıkıp gitti. İç çekip ellerimle alnımı ovuşturdum. Anlamıyordum. Hiçbir sorunu yoktu düne kadar. Neden bu kadar gerginleşmişti ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
40'𝘀 𝗠𝗮𝗿𝗿𝗶𝗮𝗴𝗲 | ʸᵒᵒⁿᵐⁱⁿ
FanficPark Jimin, daha önce adını dahi duymadığı adamla evlendirilmişti.