4) "Kimmiş bakalım bu Lee Felix."

607 66 86
                                    

Hikâyenin gidişatını bozmamak için uyarı koymayacağım fakat sonlara doğru yarı smut sahnesi bulunmaktadır. Bilginize.
...

Arabadan indikten sonra Hwang'a bir öpücük attım teşekkür olarak, gülerek gaza bastı ve bir iki saniye içinde gözden kayboldu. Onun gidişiyle arkamı dönüp tamirhaneye baktım uzaktan. Ne kadar zaman geçmişti üzerinden hatırlamıyordum ama her yerinde bir anım olduğuna emindim.

Yavaş yavaş ilerleyerek yarısı indirilmiş kepengin altından yaralarımın izin verdiği kadarıyla geçtim ve o bilindik yağ kokusu burnuma geldi.

Byulyi tamir ettiği araba için elindeki kapla yağ getirirken yarı yolda beni görmesiyle çığlık atıp yağı alelacele kenara koydu. Yağlı eldivenlerini çabucak yere atıp koşarak üzerime atladığında yüzümü buruşturdum. O sıkı sarılışıyle bütün kemiklerim iç içe geçip kaynaşmış olabilirdi.

"Minnie'm gelmiş, hoş gelmiş!" Byulyi yavaşça geri çekildiğinde yüzünde kocaman gülümsemeyle bana bakıyordu. "Özlettin kendini, son zamanlarda uğramaz oldun."

"İş, güç diyelim. Diğerleri nerede?" Sorumla arkasını dönüp avazı çıktığı kadar bağırdı. "Ay bahçem, nur yüzlü Seungmin oppa gelmiş!" Ben gülerken bağırmasının ardından hemen köşeden Wooyoung çıkmıştı. Üstünde hiçbir şey yokken altında geniş bir kargo pantolon vardı. Ben yokken kaslarını çalıştırmış olmalıydı, hatırladığımdan daha kaslıydı vücudu. Ellerindeki boks eldivenlerini çıkartıp kenara fırlattı ve bana doğru koştu. Üzerime atlarcasına sarılırken az daha geriye düşüyordum. "Bakıyorum boks yapıyoruz."

"Aynen." dedi geriye çekilirken, yüzümü bir anda asıp kafasına bir tane vurdum. "Hergele, yine kafes dövüşlerine mi katılacaksın?" Ben bağırdığımda yüzünü buruşturarak alnını ovdu. "Ya hyung bir kere seçimlerime saygı duysan ne olur!"

"Sanki yurt dışında okumak isteyen biriymişsin de ben kötü baba olup izin vermiyormuşum gibi konuşma! Ben bilmiyor muyum o gittiğin yerlerin pisliklerini?" Wooyoung sızlanırken dayanamayıp onu kendime çekip sarıldım. "Senin iyiliğini düşündüğümden kızıyorum, sana bir şey olacak diye korkuyorum."

"Biliyorum hyung ama izin versen olmaz mı? Kendime çok iyi bakarım, hiç kimse bir şey yapamaz." Söylediğine gülümseyerek saçlarını karıştırdım. "Sanki onlara dur deyince onlar duracakmış gibi konuşuyorsun." Ağzını açmayıp alttan alttan bana bakınca ofladım. "Tamam Wooyoung, tamam."

Söylediğime sevinip bana yeniden sarılacağı vakit onu durdurdum. "İki şartım var." dedim gözlerine bakarak. Söylemem için onayladı sabırsızca. "Birincisi nereye gidersen git benim adamlarımla gideceksin." Söyleneceği sırada bakışlarımı görünce sustu. "İkincisi benim seçtiğim mekânlara gideceksin."

"Ama hyung-" itiraz edeceği sırada işaret parmağımla dudağına bastırdım. "İtiraz falan yok Wooyoung, öyle garip garip yerlerde dövüşmene izin veremem." Bu dünyada zayıf noktalarımın birinin Wooyoung'un üzgün bakışları olduğunu bir ben bir de çevremdekiler bilirler. Elimle yüzümü kapattım. "İstediğin adamlarla dövüşürsün ayarladığım mekânda. Oldu mu?"

Çocuk gibi sevinirken kocaman gülümsedi. "Oldu, bal gibi oldu." dedi keyifle. Geri eldivenlerini alıp antrenman yaptığı yere giderken zıplayarak gidiyordu. Onun bu tatlı hâlini görünce gülümsemeden edemedim. Üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldiğimde Byulyi'yi ihmal etmemek için bağırdım. "Senin istediğin bir şey var mı kır çiçeğim?"

"Şu istediğim araba parçalarını sipariş etsek çok güzel olur, depoda hiç kalmadı." Söylediğini onaylarken ona 'tamam' işareti yaptım. "Akşama hallederim."
Changbin'in odasına girmeden önce duyduğum şeyle gülümsedim. "Oppaların bir tanesi!"

Chi Ku : ChanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin