12) Aşk Nedir?

180 25 32
                                    

(Geçmiş)
...

"Haewon teyze, ben geldim!" Boyaları dökülmeye yüz tutsa çocukluğumdan beri görüntüsünü bozmayan bahçe kapısının üzerinden eve doğru bağırdım, birkaç saniye sonra evin dış kapısında mavi gömleği ve beyaz kalem eteğinin üzerine giydiği gri şişme montuyla uzun saçlarını arkadan toplayan teyzem ve elinden tuttuğu kalın kabanının içine giydiği ortaokul üniformasıyla ancak teyzemin beline gelen küçük kuzenim Changbin belirdi.

Haewon teyzem kırklarına merdiven dayasa da hâlâ yirmilerinde yaşayan biriydi. Büyük oğlu vatanını koruma pahasına canını ortaya koyan onurlu bir askerdi, çoğu zaman uzaklarda görev yapsa da yılda bir kez kısa süreliğine ziyarete gelirdi. Diğer oğlunu da onun kahramanlık hikâyeleriyle gururlu bir şekilde büyüten bir anneydi teyzem.

Beni görünce yüzünde oluşan kocaman gülümsemesiyle yüzünde yılların acımasızlığının izleri olan minik kırışıklıklar belirdi. Ne kadar yaşlanırsa yaşlansın hoş gülümsemesiyle bütün herkesi büyülerdi.

"Hoş geldin Seungmin, umarım çok bekletmemişizdir." Boyası soyulmaya başlayan yıpranmış siyah topuklularını aceleyle giydikten sonra eğilerek Changbin'e spor ayakkabılarını giymesinde yardım etti. Hemen ardından bahçe kapısına ulaşıp yanıma geldiler. "Gerçekten çok sağ ol Seungmin, şehirde acil bir işim çıkmasa seni alıkoymazdım. Seni de sabah sabah uğraştırdım kuzum, kusura bakma."

"Ne demek Haewon teyze." Onun anaç tavırları her zamanki gibi gözlerimi doldurduğunda burnumu çekip gülümsedim. "Gerçekten beni ağlatacaksın."

Gelirken fark etmediğim diğer elindeki bez çantayı daha bir şey söyleyemeden elime tutuşturduğunda anlayışlı bir gülümsemeyle omzumu sıvazladı. "Bunu senin için hazırladım, okulda arkadaşlarınla birlikte yersin. Son zamanlarda derslerden dolayı çok yorulduğunuzun farkındayım, eminim sağlıklı beslenemiyorsunuzdur." Omzumdaki elini yukarıya çıkartıp saçlarımı okşayarak fısıldadı. "Hem annen de yorgun olmalı, çocuğu aç kaldığı için üzülmesin. Mutlaka ye, tamam mı?"

Sevecen bakışları karşısında gözümden bir yaş düştüğünde hızla kafamı salladım. "Mutlaka yiyeceğim, çok teşekkür ederim." Ellerini yavaşça geri çektikten sonra bana biraz daha yaklaştı, sesi sadece ikimizin duyabileceği düzeydeydi. "O nasıl, iyileşiyor mu? Daha iyi mi?"

Son günlerde odasından hiç çıkmayan, tek kelime etmeyen, zorla yemek yedirdiğim annemi düşündüğümde kafamı sallayarak gözyaşlarımı sildim aceleyle. "İyi, çok daha iyi. Yorulmuş olmalı, biraz fazla uyuyor ama yılların yorgunluğu sanırım." dedim burukça gülümseyerek. "Zamanla daha iyi olacaktır."

Haewon teyze anlayışla başını salladıktan sonra az önceki yürek burkan sohbete hiç dahil olmamış gibi kocaman gülümseyerek Changbin'e yaklaştı. "Gitme vakti geldi, değil mi Changbin'im? Seungmin abini hiç üzme olur mu?"

"Tamam." Changbin uzattığım elimi tuttuktan sonra son kez Haewon teyzemle vedalaşıp evlerinin bulunduğu bayırdan aşağı inmeye başladık. Yaşadıkları ev gözden kaybolduğunda Changbin elimi bıraktı. "Okul nasıl gidiyor?"

"Aynı." Sıkılmış ses tonuyla sorumu cevapladığımda tek omzuma taktığım sırt çantasının kolunu sıktım gergince. "Haewon teyzeyi üzmüyorsun değil mi?"

"Yetişkinmiş gibi konuşmayı bırak." Bu şekilde konuşmasını beklemediğim için ağzım hafifçe aralanırken başını kaldırıp gözlerini kısarak bana baktı. "Aramızda sadece altı yaş var." Kendimi tutamayıp güldüğümde kendi kendime mırıldandım. "Gerçekten çok azmış."

"Tabii ki az." Hayretle onu izlerken aklına gelen soruyla bana baktı. "Senin saçların doğuştan mı kırmızı?" Parmaklarım saçlarımda gezinirken kafamı iki yana salladım. "Hayır kendim boyuyorum, aslında kırmızı değil kızı-"

Chi Ku : ChanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin