0.3

20 3 1
                                    

wattpad bu kdr kotu bi kurguyu haketmiyo ama benim kafam dagiliyo o yuzden lets go..

bu arada kimsenin okumadigini biliyom sadece oyleymis gibi davranip buraya yazmak hosuma gidiyo

have fun!!

...

yalnızlık... bazı insanların sahip olmak için yalvardığı özgürlük, bazı insanlarınsa kurtulmak için çabaladığı ceza. ben hangisiydim bilmiyordum.

bu sabah yatağımda kitabımı okuyarak alarmımın çalmasını bekliyordum. uykuyu seviyordum, hatta bazen bu hayatta keyif aldığım tek şeydi fakat dün, gece ilacımın bittiğini fark etmemiştim ve yatmadan önce ilacı alamadığım için doğru düzgün uyuyamamıştım. insomnia sorunu yaşayan biriyseniz ilaçlar olmadan uyku size çok uzak bir eylemdi.

nihayet alarmım çaldığında, yine tüm dünyaya lanet ederek yataktan çıktım. gece uyuyamamanın huysuzluğu zaten üstümdeyken bir de bu gece annemsiz uyumuştum. her zaman yalnız olduğum koca evim şimdi daha da boştu.

yemek yemeyi sevmezdim, o yüzden mutfağa uğramadım bile. zaten sabahları kahvaltı etmeden çıktığımı farkedecek ve beni uyaracak kimsem de yoktu.

annem ben henüz çok küçükken hayatını kaybetmişti ve babamda eşini kaybetmiş bir baba olarak tüm hayatını çocuğuna adamayı seçmemiş, yurtdışında yeni bir hayata başlayıp beni bırakmıştı. arada arardı ama nasıl olduğumu sormazdı, sadece paraya ihtiyacım olup olmadığını öğrenir kapatırdı. belki bu birçok kişinin hoşuna giderdi, cebine para doldurup baska hiçbir şey sormayan bir ebeveyn, ama ben hala ilgiye muhtaç şımarık bir asalak olduğu için babasından nefret eden bir ergendim.

çantamı doldurup sırtıma astım ve ayakkabılığımdan lila converselerimi çıkardım. beyaz okul üstüm ve antrasit şort eteğimle mükemmel bir match değildi ama benimde hayattaki tek eğlencem rengarenk converselerim ve onlara taktığım farklı farklı renkli bağacıklardı.

ayakkabılığım demişken, her seferinde orada kendimden başka kimsenin ayakkabısı olmaması bile canımı yakıyordu.

airpodlarımı kulağıma taktım ve evden çıktım. şu hayattaki en yakın arkadaşım kulaklığımdı.

Yaprak Çamlıca - Yüce İnsan

okula her gün yürürdüm. yollar ne kadar uzun olursa olsun şarkımı açıp salına salına yürümek kadar güzel bir şey yoktu benim için.

yaklaşık 20 dakika yürümenin ardından okula vardığımda, hiçkimseyle göz teması kurmadan direkt olarak sınıfıma adımladım. sınıfta pek kişi yoktu. genelde sınıf arkadaşlarımla vakit geçirmek istemediğim için ders başlayana kadar bahçede çiçeklerle konuşurdum ama şuanda bodruma gidip kolyemi bulmak gibi önemli bir işim vardı.

hızlıca bodrum kata inen merdivene doğru adımlarken yangın merdiveninin orda birini gördüm.

siktirsindi.

bu çocuk gerçekten belki gelirim diye orda bekleyip kimin gelip gittiğine bakıyor olamazdı değil mi? al işte. gelecektim ve onu görünce vazgeçmiştim. şimdi ne yapacaktı salak?

ben ne yapacaktım peki?

bir anda bir şey oldu.

beni farketti ve göz göze geldik. ne yapacağımı bilemedim. o an ona aşık bi manyak gibi onu gözetlediğimi sanması dünyada en son isteyeceğim şeydi. o yüzden ondan hoşlanmadığımı anlaması için teması kesmedim ve yanına doğru adımladım.

"geçebilir miyim?"

baktı yüzüme aval aval. büyük ihtimal neden bodrum kata inmek istediğimi anlamaya çalışıyor ve kafasında o kişinin ben olup olamayacağımı tartıyordu.

"neden?"

neden mi? erkekler gerçekten çok salak varlıklardı.

"yukarı çıkıcam? iyi misin sen?"

yanıtım onu şaşırtmış gibiydi. beni de şaşırtmıştı açıkçası. yukarda ne işim vardı ki? bu taraftaki yangın merdiveninden sadece en üst kata çıkılıyordu ve okulumuzun en üst katı yiyişme mekanıydı.

"yukarı çıkacaksın?"

"çıkamaz mıyım?"

öylece birbirimize baktık sadece. en sonunda yana çekildi ve ben de geçip gittim. evet hedefimiz üst kat. boşuna bu merdivenleri çıktığıma inanamıyordum ya.

kata ulaştığımda kimseyi basmamaya dikkat ederek hemen öbür merdivenlere ulaştım ve iki kat aşağıya inip sınıfıma girdim. hoca birazdan gelirdi.

okul saatinde kolyemi arayamayacağımı anlamıştım. çıkışta şansımı deneyecektim.

...

son dersten hemen önce nöbetçi öğrenci gelip müdürün hepimizi konferans salonuna istediğini söylediğinde, bunun kolyemi aramak için mükemmel bi şans olduğunu biliyordum. kimseye görünmeden hızlıca bodrum kata indiğimde telefon ışığımı yakıp her yere bakınmaya başladım. eğer 10 dakika içinde konferans salonunda olmazsam herkesten sonra girdiğim için geç kaldığım farkedilirdi ve son gelene genelde hep bir iş kitlenirdi. acele edip hemen onlara yetişmeliydim.

ama kolyem yoktu.

her tarafı kontrol etmeye çalışıyordum ama bu bodrum ufak bi ışıkla bakmak için çok büyüktü. sadece önünden geçtiğim yerleri on kez kontrol ettim ama asla yoktu.

ya kolyemi bulamazsam? o zaman napardım ben?

daha da yalnız kalırdım.

neredeyse ağlayacaktım ama artık gitmem gerekiyordu. şimdiden çok geç kalmıştım ve eğer biraz daha burada durursam cezayı kapacaktım.

hızlı hızlı salona doğru ilerletlerken benimle birlikte birinin daha geç kaldığını gördüm.

demir soydem.

o an ona bile kafa yoramazdım çünkü kapı önünde nöbet tutan hoca tarafından fark edilmiştim. edilmiştik daha doğrusu.

"çocuklar gelmeseydiniz?"

hemen söze girdim; "hocam kusura bakmayın lütfen çok önemli bi şeyi halletmem-"

"bahaneleri bırakır mısın?!"

benim sözümü mü kesmişti o?

"kaç yaşına gelmişsiniz hala saygı denen şey yok sizde. düşün önüme hemen daha fazla rezalet çıkmasın."

demir ağzını açıp tek kelime bile etmemişti. ben de şuan ne dersem diyim durumdan kurtulamayacağımı bildiğim için hocayı takip ettim.

ikimizi en arkadaki boş sıraya oturttuktan sonra çıkışta beklememizi söyledi ve gitti. sanırım sahnede bir takım tiyatro dönüyordu ve bizde bunu izlemeye mahkum edlimiştik. süperdi.

yandan demire baktığımda gözlerini kapattığını gördüm. mantıklıydı. ben de kapattım ve bu cezadan sonra gelecek asıl cezayı beklemeye başladım.

...


elveda bay.

sen de bilme.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin