Gözlerimi açtığımda bir uturun içindeydim. En son kıyı da olduğumu hatırlıyorum, buraya nasıl geldim?
Meraklı gözlerim ile etrafıma bakınıyordum. Yavaşça ayağa kalkmaya çalışırken bacaklarımın acıması ile inledim. Baktığımda sargılar değişmişti ve daha düzgün pansuman yapılmıştı, iyi de bunu kim yaptı?
Tutunarak ayağa kalktığımda kollarımı esnettim, etrafımda birkaç örtüler,boncuklar, kesici aletler vb. gibi şeyler vardı. Etrafta dolaşmaya başladığımda hâlâ buranın neresi olduğunu anlamadım. Uturdan çıkmak için bir kapı aradım ama kapı yoktu, pencere dahil bir delik bile yoktu. Panikle kaşlarımı çattım.
Çıkmak için bir delik ararken aklıma gelen fikirle bıçaklara döndüm. Bir tanesini aldım ve bağları hızla kesmeye çalıştım, çıkacaktım buradan.
Bir kısım kestikten sonra elim ile tutup asıldım. Çıkabileceğim bir boyuta geldiğinde kollarımı çıkardım ve bacaklarımı kaldırarak karşıya attım kendimi.
"Ah belim!" Elim belime gittiğinde gözlerimi açtım. Etrafım karanlıklara bürünmüştü. Ne ara akşam olduğunu hiç ama hiç anlamadım, bu işte bir terslik vardı.
"Kimse yok mu?" Etrafıma bakınırken olduğum yerden kıpırdadım ve etrafıma bakmaya başladım ama kimse yoktu.
"Neredeyim ben?" Biraz daha etrafıma bakarken ayağımın bir yere takılması üzere yere düştüm. Vücuduma ıslaklık geldiğinde düştüğüm yere baktım. Denize düşmüştüm.
Hızla ayağa kalktığımda nerede olduğumu anladım. Metkayina'nın kutsal yerindeydim.
"Neden buradayım?" Kaşlarım hâlâ çatıkken arkamı döndüm ve o an bir gölge görür gibi oldum. Biri var umuduyla bağırdım.
"Kimsiniz?" Ses gelmediği zaman içime bir his oturdu. Olduğum yerde durmaktan vaz geçip tekrar önüme döndüm.
"Burada olma sebebim atalarımla bağ kurmak falan mı?" Ayağımı denize geri soktuğum da suyun soğukluğu ile titredim. Diken diken olmuşken sonkez arkama baktım, "Belki." Dedim ve sakince suya girdim. Dibe kadar yüzmekten korkuyordum yine aynı şeyleri yaşarım diye.
Nefesimi tuttum ve suya daldım. Dibe doğru hafif yüzdüğüm de arkamdaki bağı çektim. Daha önce bunu bir kez denemiştim ama sonucu hiçte iyi olmadı.
Bağımı dikkatlice kurduğumda gözlerimin önüne bir ışık geçti ve gözlerimi kapattığımda vücudum kast katı kesildi.
"Bak hayır, yanlış yapıyorsun Teya!" Elindeki mızrağı aldım ve ipleri gevşettim ve tekrar nasıl yapılacağını gösterdim.
"Kolay gözüküyor ama zor!" Bıkkın bir şekilde nefesini verdiğinde güldüm ve mızrağı ona uzattım.
"Bunu yaptıktan sonra kendine bir ruh kardeş avlayacaksın ve sonsuza kadar onunla kalacaksın." Mızrağı elimden alırken gözlerime baktı, devam etmemi istiyordu.
"Bu mızrak her zaman yanında olacak Neteyam, sadece tulkun için değil. Savaş olduğunda kendini koruman için, savaşman için." Her bir kelimemi harfi harfiyen dinlediğinde içimdeki his çığlık atacak gibi oldu, sakinleştirmeye çalıştım.
"Şimdi şu ipi sar!" Bana bakmayı kesip mızrağına döndüğünde bu sefer doğru sarmıştı. Gülümsedim ve ellerimi çırparak, "Yaptın!" Diye bağırdım. O da bu çocuksu halime gülüp elini elime kenetledi.
"Bir numaralı hocama teşekkür etmeliyim." Egolu gibi davranıp saçımı savurduğumda kahkaha attık.
"Et bakalım teşekkürünü." Dediğimde gözleri gözlerim de takılı kaldı. O kadar derin ve içten bakıyordu ki kalbimin hızı sürekli değişiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avatar: Kâinat Sa'vena
Tiểu Thuyết ChungSlow Update! Neteyam Kurgusudur! ----> ༆Metkayina da bir bebek doğdu. Bu bebek diğer Na'vilere göre oldukça farklıydı ve bu bebeğe iki isim verildi. "Plorena! Aydınlık taraf. Sa'vena! Karanlık taraf." Diye ses çığırıldı. Bebek asla isminin anlamını...