Gözlerimi güneşin ışıltısı çarptığında açmıştım. Güneş tam tepeden vurmuş, vücudumu soğuk gece den nazaran ısıtmıştı. Uzandığım çimenler, vücuduma huy hissu verirken yavaşça kalkmaya çalıştım. Kasıklarımdan tatlı bir sızı geldiğinde ilk kalkamadım, hatta sızı dudaklarımdan bir inilti kaçmasına bile sebep oldu. Gözlerimi ovuşturarak bir şekilde kalkabildiğimde etrafıma bakındım. Bir deniz kıyısında, orman tarafındaydım.
Denizin dalgaları sakin bir şekilde vurarken, güneş vücudumu yakıp geçiyordu. Neden burada olduğum konusunda bir fikir arayamazken yanımda duran mızrağıma elim çarptığında dün gece yaşananlar aklıma geldi. Bu yanaklarıma birkaç sıcaklığın sıçramasına sebep olurken ister istemez tebessüm etmiştim.
Ve bir yandan da kaşlarımı aniden çattım, etrafıma tekrar baktım.
"Neteyam?..." Dedim, sesimi ben bile duyamamıştım. Yavaşça ayağa kalktım."Neteyam, neredesin?" Gözlerim, endişe ile etrafta firar ediyordu. Dağılmış saçlarım omuzumdan sarkıyor, ayağım yer de duran kıyafetlerime dolanıyordu. Eğilip kıyafetlerimi giymeye çalışırken etrafa bakmaya devam ediyor, gözlerim Neteyam'ın gözlerini arıyordu.
Kıyafetimi giydikten sonra ayağa tekrar kalktım, dağılmış saçlarımı düzeltirken hâlâ etrafıma bakmayı eksik etmiyordum. Kalbim, hıp hızlı atıyordu ve bu hız beni yiyecek gibiydi. Korkmuştum.
"Neteyam!" Kısık sesim sonunda yükseğe ulaşmış bir şekilde çıkabildiğinde dün geldiğimiz orman yoluna gidecektim.
Gitmeden önce mızrağımı yerden almak için yere eğildim, sırayla dizdiğim mercan ipleri gördüğümde ellerimin titremesine şahit oldum.
Neden titredim? Neden bu titrememe sebep oldu, bilmiyorum. Gerçekten bir şey bilmiyorum ki artık başım bile ağrımaya başlamıştı.
Elim, şakaklarıma gittiğinde gözlerimi yumdum ve yere oturdum. Bacaklarımı kendime çekerken yanaklarıma doğru bir sızlama gelmişti ve o sızlamadan sonra gözlerim dolmuştu. İster istemez gözlerim dolduğunda birkaç yaş yanaklarımdan akmıştı.
Neden ağlıyorum? Ellerim titredi diye mi, yoksa Neteyam yok diye mi?
Hıçkırdığımda sanki birisi duyacakmış gibi elimi dudaklarıma kapattığında sessiz bir şekilde ağlamaya başladım. Sanki kalbim birazdan kırılıp parçalanacakmış gibi hissediyordum.
Kendime çektiğim bacaklarımı kollarım ile sarmaladım, başımı dizlerime gömerken sessizce ağlamaya devam ettim. Sanki bu hissi tutuyormuşum gibi salmıştım.
"Neredesin?..." Titreyen sesim ile kimsenin duymadığı bir soru sorduğumda tekrar hıçkırdım.
Başımı dizlerimden kaldırdığımda ıslanmış yanağıma güneş ışığı çarpmıştı, üşüdüğümü hissediyordum ama güneşin altındaydım.
Elimin tersi ile yanaklarımı sildiğimda mızrağımı tutarak ayağa kalktım. Dün geldiğim yoldan geri gitmek için yürümeye başladığımda aklımda olmayan derinliklerin arasındaydım. Köye yaklaştığımda birkaç ses işittim kulağıma. Kaşlarım çatılmış bir şekilde meydana geldiğimde herkes gayet normaldi.
Yolumu Sully'lerin uturusuna tuttuğumda ev bağlarına çıktım ve hızla uturularına doğru koştum. Yol da Tuk ile karşılaştım, elindeki oyuncağı ile oyun oynuyor, etrafına gülücükler saçıyordu. Hızla ona doğru eğildim ve omuzunu tuttum.
"Tuk! Tuk, Neteyam'ı gördün?" Tuk, oyun oynadığı oyuncağını benim ona hızla eğilmemden ve omuzunu tutmamdan dolayı düşürmüştü. Başını yana salladı,"Hayır, görmedim." Dedi, ellerimi omuzundan çektiğimde yere düşmüş oyuncağını aldı ve gözlerini bana çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avatar: Kâinat Sa'vena
General FictionSlow Update! Neteyam Kurgusudur! ----> ༆Metkayina da bir bebek doğdu. Bu bebek diğer Na'vilere göre oldukça farklıydı ve bu bebeğe iki isim verildi. "Plorena! Aydınlık taraf. Sa'vena! Karanlık taraf." Diye ses çığırıldı. Bebek asla isminin anlamını...