"Alınan son haberlere göre; Bangtan üyesi olan Jeon Sun Yoon, kalp hastalığından dolayı gelişen sağlık sorunları sebebiyle yoğun bakıma alındı. Başarılı idolün sevenleri yasa boğulurken Bangtan üyelerinin iyi olmadığı ve bu duruma karşı saygı duyulması istenildiği şirket tarafından yayınlanan makalede duyuruldu."
Jungkook'un elindeki kumandayla televizyonu kapatması ve kumandayı televizyona fırlatıp atması bir olmuştu. Kumanda kısa kalan atışla televizyona gelmeden yere düştüğünde, onunda bizim gibi harap olmuş yüzünü inceledim.
Kelimenin tam anlamıyla berbattı...
"Aç mısınız?"
Seokjin hyungun ruhsuzca sorduğu soruya karşı hepimiz istemediğimizi belli eden mırıltılar çıkarırken Jungkook'un mırıltısı aramızdaki derin sessizlikte yankılanmıştı.
"Onun elinin değmediği hiçbir şeyi yemek istemiyorum."
Yüzümde oluşan buruk gülümseme ağlamaktan kızaran gözlerime eşlik ederken önümdeki aptal masaya bakakalmıştım.
"Küfür gibi."
Jimin bitik hâlde yanımıza geldiğinde hâlâ ağladığını gördüm. Bunca şey bizi gerçekten yıpratırken aldığımız karşılık bu muydu cidden? Hayatın bize hak gördüğü saçmalık bu muydu? Küçücük bir şeyken korkakça bakan gözleriyle yanımıza geldiğinde, hiçbirimiz onu istemezken sesini çıkarmadan pratik odalarında yatmaya gittiği hâlinden, bugün bile bir farkı yoktu.
O bizim için fazlaydı ama biz onu başımızın üstünde taşıyamayacak kadar sorumsuz ve aptaldık.
"Jimin yeter. Kendimizi yıpratmanın ona bir faydası olmaz."
Jimin, Namjoon'un dediklerine dayanamayarak boğazında dizili kalan hıçkırıkları serbest bırakmıştı.
"Ne yeteri hyung? Hiçbirimiz fark etmedik. Hiçbirimiz dikkat etmedik, önemsemedik. O hâlde olduğunu bile bile tek bıraktı onu orada! Bana yeter deme. Hepsi bizim suçumuz. Hepsi bu sokuk şirketin suçu!"
Bir şey diyemeden öylece dururken Jungkook'un bakışları dikkatimi çekmişti. Bayık bakışlarına karşı hızla ayağa kalktığımda diğerleri de fark etmişti.
"Jeon, Jeon kendine gel!"
"Jeon?"
Ellerime düşen başı bayıldığını gösterirken derin bir nefes vermiştim. Haklıydı, Sun Yeon sekiz yıldır ona beslediği hislerini ona açtıktan sonra kavga ederek bu şekilde ayrılmaları iyi olmamıştı.
Jungkook'u sırtlayıp odasına - daha doğrusu Sun Yeon'la birlikte kaldıkları odaya- götürmüş, yatağa bırakmıştım. Ayaklarını katlanmış yorganın üzerine koyarak yüksekte tutmuş yanına oturmuştum. Yanağına birkaç tokat çaksam bile ayılmayan öküze karşı göz devirmiştim.
Odanın içinde göz gezdirdiğimde daha bir hafta önce giyindiği prova kıyafetlerinin katlı şekilde sandalyenin üzerinde durduğunu fark etmiştim.
"Hyung..."
Gelen sesle ona doğru döndüğümde tavanı izlediğini gördüm.
"İyi misin?"
Başını iki yana sallayarak gözlerini bana dikti.
"Alışamıyorum. Üç gün oldu ama sanki üç yıl geçmiş gibi. Olmuyor hyung. Neden bir anda gitti? Çok mu üzdüm onu? Çok mu kötü davrandım?"
Başımı olumlu şekilde salladığımda bir süre bana baktı.
"Ne var? Kıza 'bu gruba girmen bile baştan aşağı hata' dediğin en hafif şeydi diğerlerinin arasında."