JungkookSonunda uyanmaya başlayan Yoon'a doğru bakmış derin bir nefes vermiştim. Saatlerdir öyle uyuyordu. Sabah saatlerine varmıştık bile çoktan.
Gözlerini açtığında yavaşça etrafına bakmış ardından beni gördüğünde gözleri dolmaya başlamıştı.
Hızla ona sarıldığımda o da bana sarılmış ağlamaya başlamıştı.
"Ağlama güzelim, geçti."
"Çok korktum."
Fısıltısıyla derin bir nefes almış saçlarına birkaç öpücük kondurup sakinleştirmeye çalışmıştım. Bir süre sonra sessizleştiğinde geri çekilmiş gülümsemiştim.
"Şükürler olsun ki iyisin."
Kapı tıklatıldığında gelebileceğini söyleyerek içeri girmesine izin vermiştim.
Arin yavaşça kapıyı kapattığında gülümsedim. O da elindeki malzemeleri komodinin üzerine bırakıp heyecanla gülümsemişti bana.
"Yoon, seni Arin'le tanıştırmak istiyorum."
Yoon'un bakışları Arin'e kaydığında tebessüm etmişti. Ardından kaşları hafifçe çatılmıştı.
"Sen?"
Arin beklentiyle ona baktığında Yoon bir sğre düşünmüş ardından gözlerini büyütmüştü.
"Fan buluşmasından önce konuştuğum kız. Sensin değil mi?"
Arin dolan gözleriyle hızla başını salladığında Yoon kollarını ona doğru uzatmış sarılmasına izin vermişti. İkisi birbirine sarıldığında Yoon'un güzelliği karşısında bir kez daha büyülenmiştim.
"Başaracağını biliyordum."
Yoon'un dediğiyle Arin ağlamaya başladığında ikisine tebessüm ederek izlemeye devam etmiştim. Yoon kollarını sıkılaştırdığında Arin tüm yükünü bırakmış gibi ağlıyordu.
"Senin sayende."
Arin'in hıçkırıkları arasında dediğiyle Yoon'un yüzünde büyük bir tebessüm oluşmuştu. Ardından geri çekilerek gülümseyen Arin'e bakmıştı.
"Seninle tekrar karşılaşmak o kadar harika bir duygu ki. Yoğun bakımda olduğun dönem uçakta, Kore'ye dönene kadar ağlayan şu bebeği susturana kadar canım çıktı."
Beni göstererek konuştuğunda gözlerimi şaşkınlıkla açmıştım. Yoon gülerek bana baktığında Arin'in savurduğu saçlarına karşı alayla sırıttım.
"Tabi, zenginsin yenisini yaptır dediğin bilekliği paşa paşa verirken hiçte öyle demiyordun."
Arin ona karşı yüzünü buruşturup göz devirdiğinde Yoon ikisinin bu atışmasına karşı gülmüştü.
"Konuştu yirmi beşlik veledimiz. Sustur susturabilirsen."
Ona koltuğun üzerindeki yastığı attığımda şaşkınca bana bakmış ardından sinirle yatağa düşen yastığı alıp bana geri atmıştı. Çevik bir hareketle tutup ona geri atacağım sırada odada yükselen ses yüzünden durmak zorunda kalmıştım.
"Ya! Çocuk musunuz siz?! Rahat durun!"
Yoon bizi azarladığında ikimizde birbirimize ters ters bakmıştık.
"Şaka gibisiniz."
Yoon'un gülerek dediği şeye karşı gülümsemiş, elimi uzatıp saçlarını okşamıştım. O da bana tebessüm etmişti.
Arin seruma birkaç şey enjekte edip birkaç kontrol yaptıktan sonra bize gülümsemişti.
"Şu veletten pek haz etmesemde seni çok seviyorum. Bunu söylemenin hayalini çok kurdum, gerçek oluyor. Öleceğim sanırım."
Yoon ona güldüğünde göz devirip ayağa kalkmış Arin'i omuzlarından tutup dışarı yönlendirdim.
"Hadi Arinciğim, hadi canım. Biz sana sonra uğrarız hadi."
Arin yüzünü buruşturup ellerimi ittirmişti.
"Aman be iyi. Yaşayın aşkınızı. İki dakika hayatımın kadınını göstertmedi bana ya. Şerefsiz ya şerefsiz."
Bana vurarak söylediklerinin ardından odadan çıktığında rahat bir nefes verip hızla Yoon'un yanına dönmüştüm. Yanına doğru uzandığımda ellerimi beline koymuş başımı boynuna doğru uzatmıştım.
"Sahnede öyle güzeldin ki. Her şeyin en iyisini hak ediyorsun."
"Jeon."
Yoon sıkıntılı bir nefes verip yutkunduğunda başımı kaldırıp ona baktım.
"Söyle güzelim."
Bakışları anlık olarak bana değerken gözleri dolmuştu.
"Sorun ne?"
Derin bir nefes verip doğrulduğunda bende doğrulmuş ona bakmıştım.
"Şimdi beni dinle. Sözümü kesme."
"Tamam ama anlamıyorum. Ne oldu?"
Yoon dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes vermiş ardından bana bakmıştı.
"Yurtta, komodinimde bir flashbellek var."
Anlamasamda başımı 'tamam' dercesine sallayarak dinlemeye devam ettim.
"Jeon, eğer bana bir şey olursa o flashbellek sizin olacak ve içindekiler size ait olacak, tamam mı?"
Sinirle nefes verdiğimde kızdığımı anlamışçasına ellerimi tutmuştu.
"Böyle saçma şeyleri neden düşünüyorsun şimdi?"
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu ve bu canımı daha da yakmıştı.
"Hiç, sadece, bilmiyorum aklıma gelmişken söylemek istedim."
Göz devirerek belinden tutup yatmasını sağladığımda bende yanına uzanmış kollarımı ona dolamıştım.
Birkaç dakikanın ardından uyuduğunu belli eden nefesleriyle hafifçe gerileyip ona bakmıştım.
Tamam, bilmeceli konuşmayı hep çok seven biri olmuştu. Ama şimdi aniden neden böyle şeyler söylüyordu ki?
Tanrım...
Gecenin ilerleyen saatlerinde düşüncelerime boğuk şekilde onu izlerken kapanmaya direnen gözlerimi daha fazla zorlamak istemeden kapatmıştım.
Keşkelerin geri dönüş yolu olacağını bilseydim, o gece yine uyumayı seçerdim.
Keşke...
.