Merve, derin bir nefes çekti içine. Sıkıntılı gözlerle izledi etrafı. Oturma odalarında daha önce böyle bir sahne yaşanmamıştı hiç. Her ne kadar babası her zaman ki koltuğunda oturuyor olsa da, hemen solunda oturan bir adet Erden, son derece olağan dışı bir görüntüydü. Daha da garip olanıysa, babasının sağ tarafında oturmuş annesine kur yapan bir adet Savaş'tı şüphesiz. Annesi, Savaş'ı yıllar önce kaybettiği kedisiymiş gibi sahiplenmişti nedense. Bir seksenlik boyuyla utanmasa kucağına alıp sevecekti.
Ah tabi ki birde ağabeyi vardı ki, bu akşam o çocuğa kesin iyi saatte olsunlar uğramıştı. Ağabeyi sanki orada olanlar onu hiç ilgilendirmiyormuşçasına, kalabalıktan biraz arkada oturan Başak'ın yanına ilişmiş, Mahinur'la oynuyordu.
Ve elbette misafirleri vardı. Doktor Murat Bey ve kıymetli valideleri Nebahat Hanım. Alışılmış kısmetlerinin aksine doktor bey, uzun boyu, yakışıklı yüzü ve beyefendi tavırlarıyla tam bir "hayırlı kısmetti" doğrusu. Tam annesinin ağzına layıktı işte.
Hatta kayınvalide adayı Nebahat Hanım bile, bir ellilik boyuyla ve tombul yüzündeki tebessümüyle, rahmetli Adile Naşit'in kopyası gibiydi. Merve'nin hayırlı kısmeti geç kalmıştı işte. Onun bu hain kalbi, babasının solunda oturan o siyah gözlü adama kaymıştı çoktan.
Erden, damat namzedini bakışlarıyla öldürmeye çalışıyordu bir süredir. Adam bildiğin beyaz atlı prens gibi bir şeydi! Hatta gelirken yanında Peri Annesini de getirmişti. Kadın o kadar tatlıydı ki, kızı varsa Savaş'a almayı düşünebilirdi bile. Bu kadın ondan kızını istese seve seve verirdi ama Merve'yi onun o mendebur oğluna veremezdi!
Gerçi, şükürler olsun ki hemen yanlarında oturan hala Erden'in bu akşam için yaptığı planlar için biçilmiş kaftandı. Kadının burnu geldiklerinden beri bir kere olsun normal bir seviyeye inmemişti. Alttan alta sürekli laf sokuyordu Nebahat Hanıma. Merve'ye çayını tam dört kere düzelttirmişti. Son seferinde Merve, kadının üzerine atlar bu akşamda böylece biter diye çok umutlanmıştı ama fındık kurdu sabırlı çıkmıştı gerçekten.
"Efendim, sebebi ziyaretimiz belli. Biz Merve kızımızı çok sevdik. Eğer uygun görürseniz, gençler kendi aralarında bir görüşsünler istiyoruz."
Peri annenin konuşmasıyla kendine geldi Erden. Yarı kapalı kirpiklerinin arasından çaktırmadan Merve'ye baktı. Genç kızın gözlerinden kıvılcımlar çıkıyordu adeta. Geçmişte tanıdığı o küçük kıza daha çok benzemişti bu haliyle. Neler geçiyordu o güzel kafasından şu anda? Acaba birazdan yapacakları yüzünden öldürür müydü onu bal arısı yari. "Ölmek var! Dönmek Yok! diye yüreklendirdi kendisini.
"Nebahat Hanım, gençler aralarında anlaşsınlar bence. Biz yaşlılar kendi işimize bakalım. Bizlerde sizi çok sevdik. Bu güzel Peygamber sünnetinin her aşaması ayrı bir bereketlidir zaten. Ne kadar güzel tanış olduk sizlerle. Gerisi artık gençlere kalmış. Merve kızım, hadi bize birer tane akşam kahvesi yap bakalım."
Babasının cümlesi bitmeden kendisini mutfağa ışınlamıştı Merve. Biz sizi çok sevdik ne demekti ya! Ah be babacım elinden gelse alın kızı gidin diyeceksin! Diye hayıflanırken bir yandan da kahveleri hazırlamaya başladı. Çok kızmıştı babasına ama Erden'in de rengi mora çalmıştı! Oh olsun diye söylendi, Yarın da işe gitmeyip doktor beyle görüşecekti işte! Tam hızını almışken, kendisine içsel bir tokat yapıştırdı. Artık içine giren bu garip kadına bir dur demesi gerekiyordu. Neler düşünüyordu böyle?! Yarın genç adamı arayacak ve bu işin olmayacağını güzel bir dille anlatacaktı.