Her baharın sonundan kış gelir demiş eskiler. Her bahar bir kışla nikahlıymış ezelden. İnsan ömründe baharlar hüküm sürse de yıllarca, bir gün hazan yaprakları dökülür , ardından da bembeyaz bir mevsim yoklarmış gönlünü.
Erden, karşısına geçmiş, kendi kendisini kıskanan, hayatının anlamını, kırmadan, üzmeden, en önemlisi de sağlığına bir zarar vermeden nasıl sakinleştirebileceğini düşünüyordu nice zamandır. Suskunluğunun, Merve'yi saniye saniye patlama noktasına getirdiğinin farkında olsa da, yanlış bir adım atmaktan daha çok korkuyordu.
Merve kim diye sormuştu ya, o an öleceğini sanmıştı. Ne ironiktir ki, hayatında aynı kıza iki kere aşık olmuş, şimdi ise ilk aşkını ikincisine anlatmak zorunda kalıyordu.
"Erden! Neden susuyorsun?" genç kızın sinirli ve bir o kadar titreyen sesi kalbinin tellerini sızlattı genç adamın. Kızgın olduğu kadar acılıydı sesi. Nasıl yiyordu kim bilir içi içini.
"Anlatayım Merve'm, anlatayım da, öyle senin ayaklanacağın, bana hesap soracağın bir mesele yok ortada."
"Nasıl yok?"
"Bak can kuşum, evet gençliğimde Merve adında bir kıza aşık olmuştum. Çok gençtim o zaman, çok toydum. Sonra ayrılmak zorunda kaldık. Sende duymuşsun zaten, yurt dışına çıktık Savaş için. Sonrasında geri döndüm onu bulmaya ama hiçbir iz bırakmadan kayboldular ortadan. Sonrasında da ben hayatıma devam ettim."
"Peki ben... Bana olan ilgin, adım Merve diye mi? Yoksa tip olarak da mı benziyorum ona? O yüzden mi gönlün düştü?"
Kapana kısılmış gibiydi Erden, doğruyu anlatamazdı. Merve'nin durumunu doktorlarla defalarca konuşmuştu. Hepsinden de aynı cevabı almıştı, zorlamamalıydı onu. Beyni kendisini hazır hissettiğinde her şeyi hatırlayacaktı. Ya da belki hiç hatırlamadan hayatına devam edecekti.
"Bir tanem, inan bana sana olan duygularımın geçmişle alakası yok. Ben o gün, Nazan'la antikacı dükkanına girdiğimiz an, o fındık gözlerine tutuldum senin. Ama sana karşı mahcup olduğum bir şey var. Açıkçası bu yalanı daha fazla sürdüremem."
Merve hızla ayağa kalktı. İşte şimdi dünyası başına yıkılacaktı. Derin nefesler almaya başladı. Onun halini gören Erden, ayağa kalkıp yanına yaklaştığında eliyle durdurdu onu.
"Yaklaşma bana Erden, önce ne söyleyeceğini duymam lazım."
Acılı gözlerle baktı bir süre sevdiğine, genç adam. Sonrasında konuşmaya başladı.
"Ben aslında en baştan beri, o yüzüğü senin almadığını biliyordum Merve."
Beklemediği bu itiraf karşısında bir an için dumura uğradı Merve. Anlayamamıştı, böylesi bir şey duymak aklına gelebilecek son ihtimal bile değildi o an için.
"Na... Nasıl?"
"Ben o yüzüğü senin alacağını hiç düşünmemiştim zaten. Hatta sonrasında Nazan'ın yüzüğü bulduğunu da gördüm ama..."
Erden'in sözü bir adet volkan misali patlayan Merve ile kesiliverdi. Genç kız, genç adamı yakasından kavrayıp kendisine doğru çekmiş, sesinin son haddiyle bağırmaya başlamıştı.
"Sen! Ne diyorsun be! Nasıl yani biliyordun! Biliyordun da bu zamana kadar nasıl sustun! Sen!"
Merve bir yandan bağırıyor bir yandan da genç adamı, tekme tokat Allah ne verdiyle vuruyordu. Gerçi Erden'in bunlardan pek etkilendiği söylenemese de yine de büyük bir hırsla devam ediyordu genç kız.
"Ben, ne kadar kötü bir duruma düştüm biliyor musun! O sarı cadıyı parçalayacağım! Ama önce seni parçalayacağım. Sen! Sen varya!"
Erden, Merve'nin iki bileğini kavrayıp, kendisine yasladı. Genç kız, bir anda boyut değiştirmişti adeta. Az önce sinirli değil miydi? Neden şu anda fındıklı pişmaniye moduna geçmişti ki?
"Ben... Ben sana aşığım Merve'm. Aşk kelimesinin her anlamıyla aşığım hem de. Evet eşeğim, ama aşığım ben kadın! O kadar aşığım ki, sırf sen bir nefes yakınımda kal diye, o karakolda ne kadar tanıdığım varsa hepsini araya sokup, sana o cezayı verdirttim.
O kadar aşığım ki, sırf senin o toprak rengi gözlerin üzerimde olsun diye, hayatımda yapmadığım şeyleri yaptım.
Ben senin için kardeşimi bile karşıma almaya razıydım be kadın! Canımı istese bir an düşünmeden vereceğim kardeşim, sana biraz yakın davranınca gözüm döndü benim. Ona seslenirken, adını kullandın diye aklımı kaçıracaktım.
Çok aşığım ben sana Merve'm, çok..."
Merve, genç adamın ellerinden kurtulup, beline sarıldı. Bir şeylere tutunması gerekiyordu çünkü. Bacakları pelteye dönmüştü. Adamın bunca açık bir şekilde seni seviyorum demesine nasıl dayanacaktı kalbi. Nasıl taşıyacaktı aşkını küçücük varlığında.
"Ben... Ben de seni çok seviyorum Erden, sen daha önce aşık olmuşsun ama ben olmadım. Başıma daha önce böyle bir şey gelmedi benim."
Kalbi sızladı Erden'in. Aşık olmuştu ama hatırlamıyordu. Hayatını bu zamana kadar yaşanabilir kılan onca anının, genç kızın hafızasından silinmesi bu sefer daha acı bir şekilde yaktı canını. Daha bir kavladı yüreği.
"O yüzden bu tutukluğum, çekingenliğim..."
Genç kızı kendisinden ayırıp, yüzünü avucunun içine aldı. Gözleri kıpkırmızı kesmişti çoktan. İki gözünün üzerine birer buse kondurdu.
"Sen, bu gözlerin gördüğü tek güzelliksin Merve. Ne olur anla bunu. Kapkaranlık bir gecede nazlı nazlı titreyen bir ışık huzmesisin sen, bende pervanenim."
Kalbi tekledi Merve'nin ve sonra mutmain bir tempoyla atmaya başladı. Sevdiği adamın yamacında, hiç ayrılmayalımlarla başlayan dualar yolladı semaya.
Erden ise, bu fırtınayı da hasarsız atlattıkları için şükürler etmekle meşguldü o an için. Rahata kavuşmuştu kalbi.
Ama aşk, imtihansız gelmezdi hiçbir kula. Hak edilmedikçe sükuna ermezdi. Bilmiyordu bu toy yürekler henüz, ama öğreneceklerdi.
Nazan, karşısında oturan iki kişiyi süzdü dikkatle, eğer Erden'i istiyorsa onlar son şansıydı. Asla direk olarak ortaya çıkmazdı.
"Oğlumun o kızla evlenmesi ihtimal dahilinde bile değil Nazan, bu konuda için rahat olsun."
"Ama Nadir amca, çoktan düğün hazırlıklarına başladılar bile."
"Sen meraklanma kızım, o evlilik olmayacak."
Pek de iyi olmayan bir sırıtış oturdu yüzüne Nazan'ın. Erden onun olacaktı sadece onun. O Merve'de nereden geldiyse oraya geri dönecekti.
Biraz fazla mı kendisine güveniyordu bu insanoğlu. Küçük dağları yaratıp, esen rüzgârların yerini değiştirdiği vaki miydi ki böylesi bir gurura kapılıyordu.
Her adımıyla başka bir serüvene adım atıyordu insan. Sonu belli olmayan bir maceraydı yaşamak. Hüzün de dâhildi bu yolculuğa, sevinç de keder de neşede. Her birine eyvallah demek gerekirdi zamanı geldiğinde.
~~~~~
Keyifli okumalar efendim.
O güzel yorumlarınızdan mahrum etmeyin beni :)