“Haydi Gel benimle ol
Oturup yıldızlardan
Bakalım dünyada ki neslimize.
Oradaki sevgililer özenip birer birer
Gün olur erişirler ikimize”
Küçük mutfakta, tezgaha yaslanmış bir şekilde kahve bardaklarını yıkayan Merve, sessiz denilemeyecek bir şekilde şarkı mırıldanıyordu o gün saat 11 sularında. Neden mi? Çünkü eğerr Sezen şarkılarına sığınmazsa, bugün katil olması işten bile değildi de ondan. Sabahın seherinden Avukat Bey’den gelen mesajla uyanmış ve alel acele buraya gelmişti. Acil olarak gelmesi gereken bir durum vardı çünkü, en azından mesajda öyle yazıyordu. Ve Merve daha karga kardeşler kahvaltı yapmamışken yollara düşmüş ve büroya gelmişti.
Peki ne bulmuştu? O saatte bile yüzünde bir ton boya ile Er…, pardon Avukat Bey’in koluna tünemiş bir adet Nazan! Zaten mesajı da Avukat Bey yollamamış, Nazan Hanım şaka yapmak istemiş, ay aman ne kadar komikmiş! Merve o an nasıl bir sabır inzal olmuştu da o kadını parçalamamıştı hala anlayamıyordu açıkçası. Herhalde Güzel Rabbi’m ona Hz. Eyyub sabrı vermişti o an için. Şimdi de servis ettiği kahvelerin bardaklarını yıkıyordu işte.
“Ölümlü dünya ölümlü insan
Ha alim olsan ha zalim olsan!
Şişt şişt sakin ol sinirlerine halim ol!”
Ah tamda Merve için yazılmış bir şarkıydı gerçekten. Tam eline bardağı almış ufaktan dans ederek şarkıyı söylüyordu ki, kapı tarafında bir gölge görür gibi oldu. Tabi ki iyi saatte olsunlar değildi ama daha kötüsüydü muhtemelen. Avukat Bey, kapıya yaslanmış, kollarını göğsünde dolamış bir şekilde ona bakıyordu. O dudağındaki ifade gülümseme olabilir miydi? Tam benzemiyordu ama andırıyordu sanki. Merve bir iki sarsak adımda kendisini zor durdurdu. Elindeki bardağı seri bir hareketle tezgaha bıraktı ve saçlarını toparlamaya çalıştı ama başarılı olamadı tabiî ki her zaman olduğu gibi. İçinden söylendi:
“Kendime not: Buradan çıkınca ilk iş saçlarını kazıt! Yada dur kazıtma kafam yumurta gibi çok çirkin olur ama ya… Audrey Hepburn tarzı olur, evet tamam. Not burada bitti sevgili kendim.”
“Şu anda ne düşünüyorsun?”
Avukat Bey’in sorusuyla, kendisiyle olan konuşmasına ara verip dikkatini ona yöneltti Merve. Dili her zaman yaptığı gibi beyni ona yetişemeden konuşmaya başlamıştı:
“Audrey Hepburn’u düşünüyordum.”
Erden kaşlarını kaldırıp şaşırmış bir ifadeyle ona baktı ve eğlendiği belli olan bir sesle konuşmaya başladı:
“Yemin ederim beklediğim son cevap bile değildi. Özel değilse sorabilir miyim neden Audrey Hepburn’u düşünüyordun?”
“Saçlarımı onun gibi kestireceğim de bugün…”
Cümlesini tamamlamadan dilini ısırarak durdurdu Merve. Hey güzel Allah’ım niye hayıflandı içinden. Bu adama daha ne kadar rezil olabilirdi ki? Bir yerden sonra durması gerekmez miydi?