"Havlular?"
"Elli iki tane."
"O kadar az mı ya! Neyse, çetikler?"
"Otuz tane."
"Neyse bunlar yeterliymiş. Tülbentler?"
"Kırk sekiz tane"
"İki tane de iğne oyalısını yaptıralım en iyisi."
"Anne! Sabahtan beri burada daha önce hiç görmediğim bin bir çeşit eşyanın içinde sayım yapıyoruz. Gözünü seveyim bal yanaklım. Azat et beni."
"Bana bak Merve, öyle ağabeyinin önüne atlayıp önce beni isteyecekler diye çemkirmekle olmaz bu işler! Daha bir sürü eksiğin var çeyizinde."
"Ne eksiği Azize Sultan! Otuz tane çetiğim var benim ya. Seksen yaşıma kadar idare eder beni."
Azize Sultan yakın gözlüğünün üzerinden süzdü Merve'yi.
"Bir kere onların hepsinin yarısı Başak kızımın. Hepsini sana veremem."
"Verme tabi annecim. Başak'a da ayır. Hatta o yaptırdığın bilmem kaç tane fiskos örtülerinden Mahinur'a ayırsak bile olur."
"Bak geliyor şimdi terlik ağzının ortasına!"
Merve, annesinin yanaklarını mıncırıp hızla uzaklaştı oradan. Öğlen olmuş hala dışarı çıkamamıştı. Annesi Erden'in onu isteyeceğini duyduğundan beri bir çeşit çeyiz terminatörüne dönmüştü. Gerçi bunda Başak ile ağabeyinin de evlenmesinin katkısı büyüktü mutlaka.
Bu akşam istemeye geleceklerdi onu. Erden, Allah'ın emriyle yari olmasını isteyecekti. Rüyaları gerçek oluyordu genç kızın. Akşam için giyeceği elbiseyi terziden alıp hazırlıkları tamamlamak için beş saati vardı. Ömrünün en güzel günüydü bugün.
"Erdem amcayı çağıralım."
"Babam onu aramıştır, gelmez."
"Mahmut amca?"
"Sence Mahmut Amca babamı karşısına almayı göze alır mı?"
"Of!"
Savaş, oturduğu koltuktan aşağı kayıp bağdaş kurdu. Sabahtan beri Merve'yi isterken yanlarında götürebilecekleri bir büyük arıyorlardı. Hafta sonu anne babalarının yanına giderek durumu anlatmışlardı. Annesinin tiz sesi hala kulaklarında çınlıyordu.
"Varoş bir kızla evlenemezsin Erden!"
Babası ise sadece ailenin ne işle meşgul olduğunu öğrenmekle yetinmiş, yıllık gelirlerinin kendilerininkine oranına bakarak evlilik meselesine veto çıkartmıştı. Ama en azından çığlık çığlığa bağırıp, bayılma teşebbüsünde bulunmamıştı.
Ağabeyi Merve ile evleneceği konusunda ısrar edince bütün tanıdıklarını arayıp Erden'e bu konuda yardım ederlerse aralarındaki iş antlaşmalarını bozacağını bildirmekten geri durmamıştı elbette. Şimdi iki kardeş, bu yaşlarında bile anne babanın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha kavramakla meşgullerdi. İnsan ne kadar büyürse büyüsün, anne babasından daha büyük olamıyordu. Her zaman onların gölgesine muhtaçtı.
"Oktay Fethi Baba'ya durumumuzu anlatırsak bence sorun olmaz." diyerek kara kara düşünen ağabeyini teskin etmeye çalıştı.
"Oktay Fethi Baba'ya anlatırız ama ya Merve? Ben fındık kurduma nasıl söylerim ailem seni istemiyor diye. Nasıl yüzüne gölge düşürürüm."