dün daha seni öperken, şimdi buna dur diyemezsin.
7/2
Birbirini takip eden iki bacak ve onun üstüne hükmeden bir kafa. İnsan denen varlık oluyor yani. Kendinin ve düşündüklerinin bilincinde olmak, zaten patlamaya ve patlatmaya yeterli bir sebepti, sadece onun için.
Yaban hayat ve yaban insan birleşimi ona gayette uyuyordu. Sevilmeyene bir kapı uzaklıkta ve bir duvar kadar yakınında. Kendisiyse buradaki delik ve deliği açan anahtar. Fakat anahtarı tutan el kimin?
Yoğun duygularla uzun süre baş edince ve baş ettiği şey sonunda dibinde bitince, yakutlar nereye baktığını ve neyi gördüğünü anlamamaya başladı. Neyi kendine çektiğini bilmiyordu ve neye doğru çekildiğinin de farkında değildi, henüz.
Kimsenin bilmediği ve daha kendisine bile zor ifade edebildiği bu karmaşık duygular, beslendiği kişi tarafından hemen anlaşılmıştı ve Katsuki, kırmızı bayrağı düpedüz ona doğrultmuştu.
Fark edilmek mi istemişti?
Eskisinden beri odak olmaya o kadar alışık değildi ki. İkinciyi bırak, seçenek olmak bile ona bu denli uzakken, şimdi kafasının odak merkezi olan kişi tarafından seçenekti ve seçilmeye değer biriydi. İletişim halindeydi ve bunu başlatan kişi kendisi değildi. Konuşuyordu ve dinleniyodu. Üstünde olmasını istediği gözler kendisine bakıyordu.
Pis düşüncelerde yer almış, erotik hayallerde yer edinmiş. Yanında olmak istediği kişinin hülyalarına misafir olmuş ve dürtüleri harekete geçirmişti.
Melül bakışları birine bile bakmazdı ama ona bakan bir çift delici zümrüt var şimdi. Başı yerden oynamazdı ama onun için ileriyi gören biri var, sanırsa.
Bir süredir birlikte duruyorlar. O mehtaplı geceden sonra, daha bir yakındılar. Katsuki eve gittikten sonra odasında bir süre öylece tavana baktı ve sadece yanağına dokunan ıslak dudağı düşünerek uykunun gelmesini, kendisini muhteşem rüyalara bırakmasını bekledi. Ama bir türlü uyuyamadı ve sabaha kadar öylece durdu. Uyuyamamıştı çünkü başkası onun uyumasını engelliyordu. İzuku onun kafasında tamamıyla dikiliyordu.
Saatin dördü çeyrek geçtiği dakikalarda gözleri yaşla doldu ve neredeyse bi' yarım saat ağladı. Fakat önceki gecelerde olduğu gibi bu yaşlar ağırlık vermiyordu tenine. Aksine yakıyordu ve bu ateş çok tatlı geliyordu kendisine.
Sabaha dek ayakta kalmıştı, yalnızca düşledi ve tekrar tekrar zihninde gece yaşanan rüyayı oynattı. Her bir tekrarında başka bir şey onu dürttü ve kalbi durarcasına çarptı. Gecede yanan lambadan vuran turuncu ışığın, İzuku'da nasıl durduğunu hatırladığında kızardı. Çıplak tenine nüfuz etti, odasında bulundu ve hatta kendisine dokundu. İlk defa sıcak denebilecek bir sarılma geldi ve elleri soğuk değildi. Omzuna kadar eğilmişti çünkü kendisinden epey uzundu. Kolları kendisini sarıyordu, yaklaşıyordu ve burnu boynundaydı. Kendisini içine çektiğinin farkında değildi o zaman ama tekrar hatırlayınca farkına vardı.
Öpmeden önce beklemişti. Muhtemelen Katsuki'de, yani kendisinde nasıl bir etki bırakacağını düşünmüştü. Ama sonra bunu boşvermişti. uzun uzadıya dudağını tutmuştu. Belki biraz daha dursa kayar gibiydi, kayacaktı sanki, dudağına temas edecek kadar yakındı kendisi.
Katsuki fena yandı bunlarla. İnanılacak gibi miydi ki bu? İzuku da böyle mi hissetmişti ki?
Bu adam, dudağını değdirdiği tenden çektikten sonra uzunca suratına baktı. Gözlerine baktı ve geri bir bakış bekledi. Bakışmayı ve dokunmayı arzulamıştı ama öyle olmadı. Yanlıştı, biliyordu.
Çocuğu evine gönderdi. Direkt fırlatsa da olurdu. Yüzünü gözünden çekmeyi hiç istemedi ama sonra yapmak zorundaymış gibi hissetti. Ve yaşla dolu olan gözleri pencereden dışarı kaydı. Boş bir şekilde baktığı yeri görmeden öylece durdu. Eğildiği bedenden doğruldu ve bir şey söylemeden kolunu tutup çekti.
Katsuki hafif uykulu gibi gelmişti ona, farkında değilmiş gibiydi, tepki göstermemişti. İstememiş miydi yoksa? Kötü düşünceleri bir kenara aynı, Katsuki'yi attığı gibi atmak istedi ama atmadı. Onlarla vardı sonuçta. Nerdeyse evinin önüne kadar onu yürüttü ve bu süre boyunca hiçbir şekilde, nefes bile almadan yürüdüler. Bunlar çok hızlı gerçekleşti ve kapıyı gördükten sonra gerisin geri yürümeye başladı. Katsuki'nin suratına bakmadı, iyi geceler dilemedi ve emin olmayan bir suratla yere baktı. Kuşku vardı, korkuyor gibiydi ve pişmandı.
Arkasında bıraktığı Katsuki'den bir ses bekledi de, olmadı. O eve girmişti. İzuku da tek başına yollarda devam etti.
Eve vardığında, yarı büyüklüğün yarı da ortamın havasının getirdiği bir coşku, bir fesatlık vardı içinde. Anlayabilirsiniz sanırım.
Bir elli dakikayı banyoda kendi başına asılarak geçirdi ve uzun zaman sonra ilk kez bu kadar sık aralıklarla bunu yapıyordu. Pişman olduğunu söylemiş miydim?
Yapmaktaktan pişman falan değildi, yaparkenki tavrında bir pislik vardı. Kızgındı ve açtı, giderek azıtıyor gibi geliyordu. Gece de çok uzun sürünce, bunlar ona ağır gelmişti. Rahatlarken gözleri yandı ve içindeki bu alev topunu defalarca dışarı boşalttı. Söndürene kadar.
Bir kez daha duş aldı ve direkt yatağa geçti. Uykunun gelmediği beşinci gece, ilk kez rahattı. Başı yumuşak yastıkta boğuluyordu, uyumak istemiyordu. Çocuğun tenini ve yüzündeki o ifadeyi düşünüyordu, sırıtıyordu.
Sabaha yakın bir zamanda uyudu.
Aman yarabbi. Erken bölüm sürprizi. Hahahaha
İçinizden küfür ediyor musunuz la bana izukuyu pedo gibi yazdığım için. Etmen.nolur.Bu bölümü yazarken ÖYLE EĞLENDİM Kİ. Bn azıtan karakterleri yazmaktan zevk alırım. Haz alırım ama öyle böyle değil.
Hatta. Biraz daha şey yapsaydım. Çocuğu bayıltıp ellerini bağlatıp sktirecektim falan. Ama şey yapmadığımdan sorun yok. (Yalnızca aklımda varoldu)
Öyle yani. Nasılsınız, iyisinizdir umarım.
Diğer bölümde görüşürüz. (Oy atıp yorum yapsanıza)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fleur De printemps | Dekubaku
Fanfiction"Alt sınıflarda bir çocuk var, benden hoşlanıyor." -özgünlüksüz -manga/anime bağımsız