MİRA'NIN AĞZINDAN
Arda'nın garip tavrı şüphelenmeme neden olmuştu. Arabanın camından sanki kendi yüzünü ilk defa görüyormüş gibi inceliyordu.
Hızla yanına koştum ve önüne geçtim."Arda, bana bak!"
Dikkatini çekebilmiştim ama bana bakışı daha çok garibime gitmişti. Çünkü bana sanki özlediği biriymişim gibi bakıyordu.
"Beni tanıyorsun değil mi?"
Sorduğum soruyla gözlerinin dolduğunu hissettim. Ne olduğu konusunda hiç bir fikrim yoktu.
"Arda, kendine gel! Bana neden öyle bakıyorsun?"
Arda sorduğum soruyla birlikte gözlerini kaçırdı.
Tam o sırada duyduğum siren sesleri ile birlikte ambulansın geldiğini anlayarak rahatladım. Ne olduğunu şimdi anlayabilecektim.
Ambulansın içinden görevli biri inince hemen ona durumu anlatmaya çalıştım."Sanırım hafızasını kaybetti. Kafasını herhangi bir yere vurduğuna şahit olmadım."
"Hafızasını kaybeden kişi kim?"
Görevliye göstermek için yanımda ki Arda'ya döndüm ama yanımda olmadığını görerek panik içerisinde etrafıma bakmaya başladım.
"Hanımefendi, kim için aradınız ambulansı?"
"O Buradaydı ama..."
Görevli sabır dilenircesine bir nefes çekerek konuştu.
"Ambulansı bir daha boş yere ararsanız hakkınızda işlem başlatırız. Sizin yüzünüzden gerçekten yardıma muhtaç insanlara yardım edemiyoruz."
Diyerek arkasını dönüp ambulansa geri bindi.
Ben de hâla Arda'nın nerede olabileceğine bakınıyordum ama hiç bir yerde yoktu.
En sonunda onu aramaktan vazgeçerek eve gittim.
Mutfağa girerek kendime bir kahve yaptım ve bilgisayarımın başına geçip Profesörün en son uğradığı mekanları araştırmaya başladım. Kendini ne kadar saklamaya çalışsa da onun montuna yerleştirdiğim GPS ile onu takip edebiliyordum.
Bir sefer dikkatsizce davranmış ve bize yakalanmıştı. Onunla dövüşürken elimdeki GPS' i o fark etmeden montunun cebine atmayı başarmıştım. Hâla cebindeki GPS' i fark edememişti ve bu da benim işime geliyordu. Bunu ekip arkadaşlarıma dahi söylememiştim. Çünkü onlar Profesörü yakalayıp hapse atmak istiyordu ama ben hapisin onun için ödül olduğunu biliyordum.
Onun da bizim gibi acı çekerek, ölmek için yalvarmasını istiyordum.
Benim yaşamam ölmediğim anlamına gelmiyordu. Evet yaşıyordum ama sadece intikam almak için...Ben bilgisayarıma dalmışken aniden kapının çalınması ile bu saatte kimin gelebileceğini düşünmeye başlayarak çalan kapıya doğru ilerledim.
Delikten bakmaya gerek duymadan kapıyı açınca karşımda Arda'yı görmeyi beklemiyordum.
Arda benim evimin nerede olduğunu bilmezdi. Şok olmuş bir ifadeyle Arda'ya bakıyordum."İçeriye davet etmeyecek misin?"
"Sen evimin adresini nereden buldun?"
Arda düşünür gibi kafasını kaşıyarak cevap verdi.
"Kalbimin sesini dinledim."
Bunlar Arda'nın cevapları olamazdı. Arda bu kadar yüzeysel cevap vermezdi.
"Niye geldin?"
Sorduğum soru ile birlikte kaşları çatılmıştı ama neden?
"Çok değişmişsin."
"Ne?"
Kısık sesle söylediği şeyi anlamış ve cevap vermiştim. Bunu beklemediğini değişen yüz ifadesinden anlamıştım.
"Bir baş ağrısı bir insanı nasıl bu kadar değiştirebilir?"
Arda, onu içeriye davet etmememi takmayarak içeriye girdi ve kapıyı kapattı.
"Seni davet ettiğimi sanmıyorum."
Arda kendinden emin bir ifadeyle gülümsedi.
"Sen Arda'yı davet etmedin. Bu beni ilgilendirmiyor."
Ne demek istediğini anlamak için düşünmeye başladım. Ben düşüncelerle boğuşurken o açık olan bilgisayarımın başına oturdu. Hemen panik içerisinde yanına koşup bilgisayarımın kapağını kapattım.
Yaptığım bu hareketle Arda yavaşça gözlerini gözlerime çevirdi."Evimden çık ve bir hastaneye git. Ben görmeden bir yere kafanı çarptın herhalde."
Arda oturduğu sandalyeden kalkarak üstüme yürümeye başladı. O yaklaştıkça ben bir adım geriye doğru gidiyordum.
"O pezevengi daha ne kadar arayacaksın Mira? Senin hayatın ne olacak? Senin hayallerin ne olacak? Yaşadığın bu sikik hayatta kendine neden hiç vakit ayıramıyorsun? Kendini çok değersiz mi görüyorsun?"
Bağırarak söylediği şeylerle ne diyeceğimi bilemez bir ifadeyle Arda'ya bakmaya başladım. Arda'nın ise gözleri dolmuştu. Neden gözlerinin dolduğunu anlamayarak içimde tuttuğumu yeni fark ettiğim nefesimi vererek Arda'ya yaklaştım.
Sanki kulağına fısıldar gibi yüzüne doğru eğilerek konuşmaya başladım."Sen bunu anlayamazsın. Daha önce hiç canından çok sevdiğin birinin gözlerinin önünde ölümüne şahit oldun mu?"
Son soruyu sorarken o kadar çok bağırmıştım ki sesim kısılmıştı.
Arda ise sesimden rahatsız olmamış gibi hâla yakınımda duruyordu. Bu yakınlıktan rahatsız olduğumu hissederek Arda'dan uzaklaşmak için bir hamle yaptım ama o beni kolumdan tutarak bedenimi bedenine yapıştırdı ve kulağıma doğru tıpkı benim yaptığım gibi fısıldayarak konuşmaya başladı."Sence Kağan senin bu şekilde yaşadığını bilse, sırf intikam için hayatını zindana çevirdiğini bilse mutlu olur muydu?"
Kanım donmuştu. Bunun tarifi yoktu. Ben Arda'nın yanında hiç Kağan'ın adını bile ağzıma almamıştım ama o...
Yutkunamadım. Kolumu onun elinden kurtararak bedenimi onun bedeninden ayırdım ve geriye doğru bir kaç adım attım.
Onun yerine yere bakıyordum."Mira? Neden öyle bakıyorsun?"
Onun sorduğu soru ile ağlamaktan kızarmış gözlerimi zorlukla gözlerine çevirdim.
"Sen Arda değilsin."
Söylediğim şey çok mantıksızdı. Emin değildim ama Arda bunu duyunca elini başına götürdü.
"Hayır, ben Arda'yım."
Kurduğu cümleden sonra dizlerinin üzerine düştü.
Ben ne olduğunu anlamak isteyerek olduğum yerde hiç kıpırdamadan onu izliyordum."Başım..."
Başını tutuyor ve inliyordu. Hemen yanına giderek elimi omzuna koydum. Yaptığım bu hareketle birlikte başını kaldırıp şaşkın gözlerle bana bakmaya başladı.
"Mira? Ben neden buradayım?"
Bu da neydi böyle? Bu çocuk çift kişilikli miydi?
"Arda, sen geldin hatırlamıyor musun?"
Arda sanki garip bir şey söylemişim gibi yüzüme bakarak ayağa kalktı.
"Biz en son dışarıda değil miydik?"
İyice kafam karışmıştı. Kafamda oluşan sorulardan birini soruverdim.
"Kağan kim Arda?"
Eğer fark etmeden Kağan'dan bahsettiysem şu an da hatırlaması lazımdı.
Arda sorduğum soruya şaşırmış bir ifadeyle bakarak cevapladı."O kim?"
Bu duyduğum cevapla aklımda tek bir şey oluşmuştu.
"Çay."
"Keşke o çayı içmeseydim."
Arda'da ne dediğimi anlamıştı ama o garip olayların henüz farkında değildi. Benim acilen o adamı bulmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEK 301
FantasíaUyandığınız yer odanız değilse ne yapardınız? Hiç tanımadığı,hiç tatmadığı bir korkuyla açtı gözlerini Kağan. Sırtı sert ve soğuk zeminde, gözleri hafif aralık... Bir deneye kurban gitmek üzereydi Kağan. Sert ve soğuk bakışlarını hızlıca etrafta ge...