Bölüm 16

445 67 33
                                    

Hastanelik yaptığım çocuğun adı Kang Dongmin'di. Felix'le aynı dönemde olan bir çocuk. Yıl sonunda hazırlayacakları seçmelerde Felix zor beğenen o jüriden bile alkış alınca başrolü kapmıştı. Fakat Dongmin bunu kendine yediremeyerek Felix'in o jüriyle yattığını ve o şekilde başrol olduğu dedikodusunu yaymaya çalışmıştı.

Hırsın bu denli gözünü kör etmesi yaptığı şeyi açıklamazdı, doğru olmadığını herkes kabul ederdi. Ancak şöyle de bir gerçek vardı. Şu sakin kafamla hiçbir şekilde Dongmin'de hata bulamıyordum. 

Lafı dolandırmadan söylemem gerekirse pişman olup olmadığımı bilmiyordum. Felix'i korumak için giriştiğim bu yol onu daha da dibe çekmiş gibi hissediyordum. Kendimden hiç bu kadar nefret etmemiştim. İçinde bulunduğum bedenden, sahip olduğum ruhtan, aldığım kararlardan attığım adımlara kadar kendimden nefret etmiştim. 

Yine ve yine her şeyi batırmıştım. 

Yine ve yine çevremdeki insanlara zorluk çıkartmaktan başka bir şey yapmamıştım. 

Üzerindeki kanı defalarca yıkadığım ellerim acıyordu, ben ise aldığım bir aylık uzaklaştırmayla kapının ardındaki bedenlere ne diyeceğimi çözemiyordum. Asıl içimi parçalayan ve kendime karşı olan düşüncelerimi değiştirmeyen bir konu daha vardı. 

Kurum personeli ve öğrencilere fiilen saldırıda bulunmak bir yarıyıl için uzaklaştırma cezasını gerektiren disiplin suçlarına giriyordu. O çocuğun burnunu kırarak ve birçok yaraya sahip olmasını sağlayarak bu suçlardan birini işlemiş olduğum anlamına geliyordu. Oysa babam tanınan ve saygın bir insandı. Bunun sebebiyle cezam düşürülmüştü. Böyle bir şeyin olmuş olması midemi bulandırmaktan başka bir şey yapmıyordu. 

Elimdeki belgelerle çıktıktan sonra sessizlik içinde koridor karşıladı beni. 

Hyunjin beni bekleyeceğini söylemişti... Hepsi nerede?

Adımlarım çıkışa doğru gidecekti ki son onda lavaboya çevrildi. Kahvaltı dahi yapmamış olmama rağmen baş edemediğim bu bulantıya artık dayanamıyordum. Gözümün kararmasının sebebi de açlık olabilirdi, hissetmiyordum.

Klozetin başına eğilip midemdeki her şeyi çıkardım. Elimin ağır olduğunu söylerler ama bu bilekler ve çelimsizlikle ona nasıl yumruk attığımı anlamıyordum bile. Üstümdeki siyah hoodie sene başında bana tam oluyordu, şu an ise içinde kayboluyordum. 

Yanan boğazımın varlığıyla yüz yüze geldiğimde aynaya bakmak bile istemiyordum. Ağzımı çalkaladım ve hafif ıslanmış olan belgeleri alarak çıktım oradan. 

"Jeongin!" Çıkış kapısından adımımı atmamla birlikte onları görmüştüm. Chan Hyung, Minho Hyung, Changbin, Seungmin, Jisung, Felix ve Hyunjin... Buradaydılar. Sadece onlardı ama buradaydılar işte. 

Üç saat süren toplantıya karşın ayrılmamıştılar buradan. İçime çökmek üzere olan yalnızlık hissiyatı anında kayboldu. 

"Hey... Ne dediler? Neden bu kadar uzun sürdü?" Seungmin'in telaşlı sorularına karşı belgeleri verdim eline. 

"Bir ay kurtuluyorsunuz benden." Hepsinin gözlerinden aynı korku ifadesi geçmişti. Çok üstünde durmadım, başımı ayakta zor tutuyordum.

"Sikeyim..." 

"Atılmasından korkuyorduk sevgilim, buna şükredelim." Minho Hyung, Jisung'un sırtını okşadığında ona destek çıktığını belli etti. Yorgun ve donuk bakışlarım çevremde gezinmeye devam ediyordu. Bir an önce eve gitmek, güzel bir uyku çekip her şeyi unutmak istiyordum. 

Bu düşünceler zihnimde dolanırken karşıma çillerinin sahibi belli olan sarışın geçti. Kızarık gözleri benimle buluştu, boğazımdaki düğümler yerini belli etmeye başlamıştı. Ona karşı en son birkaç ay önce, uyku sersemi bir şekilde bana annesini özlediğini söylediğinde böyle hissetmiştim. 

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin