Bölüm 20

430 49 25
                                    

"Seungmin! Kapıya bakar mısın oğlum? Elimde iş var." Annemin bana seslenmesiyle tekini taktığım kulaklığımı çıkarmış ve elimdeki kalemi açık ders kitabımın üstüne bırakmıştım.

Ağabey'im gelmiş olabilirdi ancak daha erkendi. Felix'le çıktıkları randevuların hiçbiri yarım saat gibi kısa bir sürede sonlanmamıştı. Garip bir şekilde de ağabeyim bu randevusuna ayrı bir özenerek hazırlanmıştı.

Bu ikilinin birlikte olmalarına hâlâ daha alışamadığım doğrudur. Ama bizim grup içerisinde her zaman bu ikiliyi yakıştırmış ve üstüne dalga geçmiştik. Bir zaman gerçek olacağını nereden bilebilirdik ki?

Merdivenlerden indikten sonra dış kapıya ulaştım. Yüzümdeki gözlüğü düzelttiğimde karşıma çıkan bedenle duraksamıştım.

"Chan Hyung?"

"Selam Seungmin, Changbin'e ulaşamadım da evde mi acaba?"

Koyu kahve saçları doğal halinde alnına doğru kıvır kıvır dökülüyordu. Siyah kapşonlusu ise hem yüzünün çoğunu hem de yumuşacık görünen saçlarını kapatıyordu. Biraz tuhaf davranıyordu aslına bakarsanız, kaşlarım çatık bir şekilde ona bakmaya devam ettim.

"Felix'le dışarı çıkmışlardı yarım saat kadar önce. Evde değil. Bir sorun mu var?"

Afallamıştı, görebildiğim tek gözü bana bakmaya devam etti. Gerçekten o iyi miydi? Çok fazla çalıştığını biliyordum, muhtemelen onun getirdiği dalgınlıkla aval aval bana bakıyordu.

"Hyung?"

"Oh.. Hayır. Ben... Ben gitsem iyi olacak. İyi akşamlar." Sırtını bana döndü ve ilerlemeye devam etti. Pek umursamayacak ve çalışmaya devam ettiğim ders kitaplarıma geri dönecektim. Ancak bu sefer peşi sıra kolundan yere damlayan kan damlaları nutkumun tutulmasına sebep oldu.

"Chan Hyung!"

Verandaya yalın ayak bir şekilde fırladığımda onu durdurdum. Böylesine atılmamı beklemiyordu, kolunu tutup sorunun ne olduğuna bakacakken kendini sertçe çekti. Bu beni sarsmıştı, endişeyle ona bakmaya devam etmiştim. Ani hareketiyle kapüşonu da başından düşmüştü ve gözündeki morluk yüz göstermişti.

"Tanrım... Sen iyi misin? Bu halin ne?"

"İyiyim Seungmin."

"Kim yaptı sana bunu?"

Adeta elim ayağım birbirine dolanmış, tuhaf bakışları altında kalmıştım. Çevremdeki her insan neden konuşmayı bilmiyor insanlarla kavgaya girişiyordu? Ki Chan Hyung'un kendisi belliydi. Kavga yatkını biri değil, olsaydı bile zaten yapılı bir vücudu vardı. Karşındaki kişiye dokunmadan kaybettiğini kabul ettirirdi.

Böylesine mahvolması gerçekten hem merak etmemi hem de endişelenmemi sağlamıştı.

Cevap vermeyeceğini, öylece dikileceğini anladığımda bir diğer kolundan tutarak onu eve sürükledim. Düşündüğüm gibi karşı çıkmamış ve engel olmaya çalışmamıştı. Sakince peşimden gelmesini sağlamama ayak uydurdu.

"Kim gelmiş Seungmin?"

"Chan Hyung gelmiş anne. Odamda oluruz biz."

Merdivenleri geri çıkmış, dağınık olduğunu tamamen unuttuğum odama onu sokmuştum. İkimiz de bunu pek umursuyor gibi değildik. O yüzden yatağıma oturttum onu, beklemesini dile getirdiğimde odamdaki banyoya geçtim. Aradığım ilk yardım kitini bulup açtım.

Annem hemşire olduğundan her banyoda bir kit bulunurdu. Başımıza neyin gelip gelmeyeceğini bilemeyeceğimizi söylerdi. Neyse ki yılların ardından bu bir işe yarayacaktı. Annemi çağırıp ondan yardım almak istesem de Chan Hyung bundan rahatsız olabilirdi.

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin