Bölüm 24

376 41 30
                                    

"Aman dikkat et ona Taerim Hyung, onsuz mahvolurum." dedim ve sarıp sarmaladığım dikiş makinemi taşıyan Taerim Hyung'a seslendim.

Son günümü de geçirdiğim bu evden ayrılmanın beni bu kadar üzeceğini düşünmemiştim. Gün boyu gergin ve huysuz davranıyordum. Sabah, kalan tabakları da Hyunjin'le kolilere yerleştirdikten sonra kapım babamın gönderdiği nakliyat şirketi tarafından çalınmıştı. Bu bir artı bir evimde çok fazla eşya olmasa da manevi olarak benim için her şeydi.

İlk defa kendi ayaklarım üzerinde durmamı sağlamıştı. Kafama göre davranabildiğim, istediğim zaman istediğim şeyi yapabildiğim özgürlük alanımdı. Çocuklarla gecenin geç saatlerine kadar sohbet ettiğim, Yeonjun'la vakit geçirdiğim ve benim için en önemlisi Hyunjin'le tanışmama vesile olan yerdi.

Gitmek istemiyordum ancak gitmenin bana iyi geleceğini biliyordum.

Ne kadar güzel anılara sahiplik etse de benim en kötü zamanlarımı da çekmişti bu dört duvar. Nefessiz kalana kadar ağladığım, kalbimdeki acıları susturmak için elimden bir şey gelmemesine sinir krizleri geçirdiğim yerdi. Yeri geldiğinde dışlanmışlık hissiyle savaştığım yeri geldiğinde tüm bencilliklerimi sakladığım... Pişmanlık duymadığım, nefretle hareket ettiğim her adımımın benim üstümde bıraktığı izleri silmeye çalıştığım yerdi.

Fazla mı duygusal davranıyordum bilmiyorum. Belki de artık adımlarımı sınıflandırmadığım bu noktada bunu düşünmek saçma olacaktı.

"Az sakinleşsene oğlum." Jisung, omuzlarımı sıkarak iyi hissedeceğimi düşünmüş olacak ki derin bir nefes verdim. Morartmaktan başka bir şey yapmadığına eminim.

"Şuna bak anasını satayım. Sussa sakinleşeceğim ama dibinden ayrılmıyor ve ağlamaya devam ediyor." Elindeki peçeteyle bilmem kaçıncı kez gözyaşlarını sildi Yeonjun. Bir insanın bu kadar ağlaması imkansızdı. Şayet ilk toplanmaya başladığımda açmıştı muslukları.

"Ama nasıl ağlamayayım? Ben bir başıma ne yapacağım burada?" Daha çok, daha çok ve daha çok göz yaşı dökülmüştü gözlerinden.

"Bak amına kodumun malı," Onu kendime çevirdim. "Ölmüyorum, iki mahalle öteye gidiyorum. Defalarca dedim 'Sürekli geleceğim sana.' diye. Okulda da aynı bölümü okuyoruz. Başka ne istiyorsun?"

"Aynı olmayacak işte..." Hıçkırıkları kulağımda yankılanmaya devam etti.

Bundan sonrasını ben saldım artık. Aynı şeyleri söylemekten de yorulmuştum. Ben de üzülüyordum elbette, birlikte daha başkaydı her şey.

Sene başında böyle şeyler yaşayacağımı söyleseler asla inanmazdım. Gözüm gibi baktığım evimi ve imajımı kaybetmek beni korkutuyordu, korktuğum da başıma gelmişti. Zaten bu hayatta neyden korksam başıma gelmekten çekinmiyordu.

Son kolilerde asansöre yüklendiğinde bomboş ve sesimin yankı yaptığı evde gözlerimi gezdirdim. Bir sayfayı da iyisiyle kötüsüyle kapatıyordum. Ancak bu sayfada öyle güzel bir detay vardı ki kollarını belime dolamış tatlı tatlı boynumda soluklanıyordu.

"Gitme."

"Hadi ama... Sen de başlama Hyunjin." Birkaç buse bıraktı tenime, dolgun dudakları endişemi azaltıyordu.

"Hep yanımda kalsan, olmaz mı?"

En başından beri kendimi tutsam da beni ağlatmakta ısrarcıydı herhalde.

Kolları arasında döndüm ve yüz yüze gelmemizi sağladım. Boy farkından biraz üstten baksa da bana, bu hoşuma gitmişti. Gülümsedim ona doğru, kollarımı boynuna dolayıp aramızdaki mesafeyi azalttım.

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin