Bölüm 8

556 69 23
                                    

Çimenlik alanda bir yeri gözüme kestirmiş, oraya kurulmuştum. Proje teslim zamanları başlamıştı ve hazırlamaya çalıştığım tasarımların üstüne çok fazla düşüyordum. Bir sonraki dersime vakit hayli varken ben de çizimlerime devam etmek istemiştim. Elimde kurşun kalemimle birlikte kendimi iyice kaptırmıştım. Kulaklıklarımdan çıkıp zihnimde dönüp duran melodiler fazla ilham vericiydi benim için.

Ancak bu odaklanmam uzun sürmemiş çevrem adeta bir ordu tarafından sarılmıştı.

"Şaka gibi, dünden beri hiçbir aramamızı açmayıp mesajlarımıza cevap dahi vermedin."

"Tekmemi ağzına sokmamak için zor duruyorum." Kulaklığımı boynuma indirip benim için sadece ağız oynatmaktan ibaret olan konuşmaları kaşlarım çatık bir şekilde anlamaya çalıştım.

"Ne?"

Serdiğim koyu kahve örtünün üstüne oturdular.

Ne yalan söyleyeyim, bunu yapmalarını bekliyordum. Bir şekilde beni sıkıştıracaklardı. Bunun telefon üzerinden olamayacağını bilmelerine rağmen durmadan aramış ve mesajlar atmaya çalışmışlardı. Jisung bile...

"Ne ne? Konuşmayacak mıyız hiç? Bitti mi yani?" Seungmin'in söylenişine karşı çocukça omuz silktim ve önümdeki çizimin üstünden geçmeye devam ettim.

Bakışlarım üstlerinde olmasa da ne yaptıklarını görebiliyordum, deli gibi Jisung'u dürtüyorlardı.

"Jeongin..." dedi en sonunda. Hala daha bakışlarım onda değildi. Boş boş karaladığım yeri defalarca karalamaya devam ediyordum. "Özür dilerim..." Derin bir nefes verdim ve kendime yenik düşerek bakışlarımı onun kahve gözlerine çıkardım.

Seungmin'le çocukluk arkadaşıydım. Ailelerimizin yakın olduğundan yan yana kundakta fotoğraflarımız vardı. Ardından ilkokulda Jisung ve Felix'le tanışmıştık. Belki de şanstı bilmiyorum ama nasıl ayrılmamayı başardığımız konusunda hala daha hiçbir fikrim yoktu. Hepimizin farklı gelecek planları vardı ancak o planlarımız içine birbirimiz eklemekten hiç şüphe duymuyorduk.

Felix tiyatroda ilerlemek istiyordu, Jisung kariyerini müzikten yana kullanırken Seungmin psikolojiye olan ilgisinde kararlıydı.

Bilmiyorum, belki bambaşka şeyler gelecekti başımıza ve kopacaktık birbirimizden. Ama bunun şu anda olmasını istemediğimi biliyordum.

"Ben de... Özür dilerim. Seni bunalttığımın farkında değildim. Bir daha olmayacak."

"Hayır hayır öyle değil." dedi telaşla. Onun için zor olduğu belli ki yutkunmaya bile fırsat vermedi kendine. Titrek dudaklarını araladı. "Annemi biliyorsun. Sarhoşken ne dediğini bilmiyor. Saçmaladı bana bir şeyler ben de sinirimi senden çıkardım. Ciddi değildim hiçbirinde. Tanrı şahit olsun ki..."

İnsanlar sinirlendiğinde asıl düşüncelerini mi söylerlerdi? İçlerinde tuttukları öfkeyi, gün yüzüne çıkmamış nefreti dile getirmez miydiler?

Sadece olayı toparlamalı ve üstünü örtmeliydim. Sorun değildi... Gerçekten.

"Tamam, önemli değil artık. Annen alkole hala devam mı ediyor?" Diyerek olayı ona çevirdim. Derin bir nefes verdi, bakışları bizim üstümüzde dolanmadan yere çevirdi.

"Bilmiyorum... Aptal kadın ne yaptığının farkında bile değil. Minho'da kalıyorum son zamanlarda."

"Ciddi misin? Bu kadar ileri mi gitti?" diye sordum şokla. Jisung'un annesiyle arası babası varken de iyi değildi. Boşanmalarının üstünden 4-5 ay geçmişti ki işler daha da çığırından çıkmaya başlamıştı. Onu eve koymayacak kadar işin abartıldığını düşünmemiştim.

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin