Bölüm 28

286 22 9
                                    

"Ağabey, ağabey! Ne Ağabey? Eşek gibi çalışıyorum burada. Sen 'Gidelim!' dediğinde gidemeyiz ya. Az işimiz var stüdyoda, sabret." Changbin'in azarlar tondaki sesi kulağıma ulaştığında derin bir nefes verdim. Buna karşın Jisung sırtımı sıvazladı. Ortam zaten gergindi, bir de Changbin'in gür sesi duvarlara çarptığında iyice çıkmaz yola giriyordum.

Bir süre sessiz kalıp o da nefeslendi. Ardından sakin bir ses tonuna sahip olmaya çalışarak telefon ardındaki bedene konuşmaya devam etti.

"Bir tanem... Gerçekten şu an eve gidip de dönecek vaktim yok. Burayı kullanmak için zor izin aldık. Biraz anlayış gösterir misin, bebeğim? Lütfen..." Yalvaran sesi karşı tarafı biraz pişman hissettirmiş olacak ki daha fazla ısrar etmedi. "Gel yanımıza, Jisung da burada. Birlikte bırakırım sizi."

Uzlaşmaya vardıklarından sonra vedalaşıp telefonu kapattılar. Tüm gerginlik olayın çözülmesiyle uçup giderken ben bambaşka bir sıkıntıyla bedenimi kaplamıştım.

Seungmin'le karşılaşmak...

Kampüse döneli çok olmamıştı. Ve döndüğüm günlerin neredeyse hepsini ondan kaçarak ve etrafta çok gözükmemeye çalışarak geçirmiştim. Her kampüsün bir köşesinde huzurla dolu gülüşünü gördüğümde zihnim içinde kavgaya tutuşuyordum. Derslerine yetişmek için bir derslikten diğerine koşan haliyle karşılaştığımda nefesim kesiliyordu. Bu buz gibi havalar bile sahip olduğum ateşe engel olamıyordu.

Sorunum neydi bilmiyorum. Daha çocukluktan bildiğim Minho'ya bazı şeyleri açıklamakta zorlanırken onun kestane kahvesi gözleri her şeyi anlatmama sebep olmuştu. Nasıl başarmıştı bunu inanın bilmiyorum. Bir boşluğumu mu yakalamıştı, anlık olarak onu anneme benzetmem mi böyle zayıf düşürmüştü beni? Asla çözemiyordum.

Tek çözebildiğim şey pişman hissetmemdi.

Onu tanımıyordum bile... Adını, okuduğu bölümü ve arkadaş ortamını bilirdim sadece. Sevgilisinin olup olmadığını ya da en basitinden birinden hoşlanıp hoşlanmadığını dahi bilmiyordum. Bu bilinmemezlikle beni çoktan kendisine kaptırması aptal gibi hissettiriyordu.

"Ne mızmızlandı o da ya? Gittikçe ergen hallerine dönmeye başladı bak." Changbin sandalyelerden birine geçtikten sonra başını onaylamazca salladı.

"Stresli sadece. Eve gidip ders çalışacaktı, kampüste bulunmak artık başını ağrıtıyormuş. Ama sonuç olarak ne iki tane Changbin var ne de iki tane arabam."

Belki...

Belki bu işi çevirip çok fazla para kazanırsam, onun daha iyi bir hayat sürmesini sağlayabilirim.
İstediği zaman evine götürebilir, istediği şeyleri onun için yapabilirim.

Ah, ne düşünüyorum ben?

Bunların hepsi saçmalıktı, böyle düşünmemem gerekirdi. Her şeyden önce... En yakın arkadaşımın kardeşiydi o. Changbin çok korumacı ve kıskanç biriydi, eminim ki kardeşine karşı da böyleydi.

İçimde kurgulayıp düşünüyor işi abartıyordum. Sevmek, hoşlanmak... Bunlara sahip değildim. Sadece anlık kapıldığım sulardı. Evet, kesinlikle öyleydi.

"A! A! Sesim geliyor mu? Bir, iki, Minho. Bir, iki, Minho. Geliyor mu?"

"Bu nasıl ses kontrol etme şekli amına koyayım?" Jisung, kayıt odasında mikrofonun karşısına geçmişti. Tabi ki sevgilisine karşı olan sevgisini her dakika bize kanıtlamaktan vaz geçmiyordu.

Changbin'in ona karşı söylenmesine kıkırdayıp önümdeki düğmeye götürdüm parmaklarımı.

"Geliyor Jisung."

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin