Bölüm 17

508 75 32
                                    

Zil çaldı.

Bir kez daha bir kez daha ve bir kez daha.

İlk defa böyle oluşu değildi ancak bu sefer fazla sinir bozucuydu. Ne kadar zaman geçse de susmuyor, Jeongin'in başını ağrıtmaya devam ediyordu.

"Gidin artık... Neyi zorluyorsunuz?" diye mırıldandı ve yatakta dönüp yastıkla kulağını kapattı.

Belki farkında değildi ama hayatının en zor dönemlerinden birini yaşıyordu şu anda. Mental açıdan tamamen çok kötü bir durumdaydı. Gittikçe  bu daha da karanlık bir hal almaya başlıyordu.

Yarım saattir aralıksız çalınan zil ise kendini camdan aşağıya atmak istemesine sebep oluyordu. Zili en başından sökmesi gerekiyordu, bunu her o iğrenç ses evde yankılandığında kendine söylüyordu. Ancak biliyordu ki bu arkadaşları kapıya elleri kırılana kadar vururlardı.

Başını kaldırdığı yastıktan sonra ayakları soğuk zeminle buluştu. Kapıya ulaşmak onun için kilometrelerle ifade edinilebilirdi.

"Sikeyim, artık duracak mısın?" Karşısında arkadaş grubunu görmektense siyah saçlı genci beklemiyordu. Uzun zamandır onunla konuşmuyordu ve onu görene kadar özlemden kavrulduğunu fark edemedi. "Hyunjin?"

Üstünde her zaman giydiği o eşofmanları yoktu. Siyah kumaş pantolonu ve yine aynı renk gömleği birkaç açık düğmeyle onu güzel gösteriyordu. Üstüne aldığı siyah palto da zaten yapılı olan bedenini daha çok ön plana çıkarıyordu.

Karşısında nutku tutulan Jeongin, ilk defa kötü göründüğünü düşünmüştü. Normalde ortalamanın üstünde bir görünüşe sahip olduğunu savunur ve dışarıdan kendini beğenmiş olarak nitelendirilirdi. Ama bu sefer olay tam tersine çevrilmişti. Saçları gözlerine girmeye başlayacak kadar uzamıştı. Üstündeki acılı ramen sosunun lekesi bulunan beyaz tişörtü neden kaç gündür değiştirmediğini bile sorgulamıştı.

"Durmayı düşünmüyordum."

"Belli, anasını siktin zilin." Öfkeli olduğunu her bir hareketinden belli ediyordu, bu haline gülmeden edemedi siyah saçları omzundan aşağı sarkan oğlan. Jeongin'i görünce dudakları bilinçsiz hareket ediyordu, bir anda en mutlu insan o oluyordu. Bu durumdan uzak kalmış olmak onu mahvetse de işte karşısındaydı.

Elindeki inek figürlü anahtarlığı asla atmaktan vaz geçmediği yargılayıcı bakışları atan bedene uzattı. Bir türlü zaman yaratıp veremediği anahtarlık sonunda karşısındaki bedene ulaştırabilmişti. Ki o ne kadar zaman yaratsa da esmer oğlan bunu elleriyle itmekten çekinmiyordu. Daha önceden dediği gibi, Jeongin zordu.

"Neden buradasın?" Biraz olsun kendisini sakinleştirmeye çalıştı ve bu saatte kapısına dikilmiş olan çocuğu kovmak için hazırlandı. Böylesine giyimine dikkat etmesi onu takdir etme isteği uyandırmıştı ancak istifini bozmadı.

"Hadi hazırlan, dışarı çıkıyoruz." Göz devirdi bu cevabına. Ne saçmalıyordu?

"Günlerdir mutfağa gitmeye bile üşeniyorum ve sen dışarı çıkacağımı mı söylüyorsun?"

"Evet, bu bir randevu." İşin rengi ise bu cümleyle tamamen değişmişti. Karşısında hafif tebessümüyle duran bu çocuk onu bir randevuya mı çıkaracaktı? Hem de en kötü göründüğünü düşündüğü dönemde.

"Rande- ne?" Yanakları yavaştan ısınıyordu, far görmüş tavşan gibi bakıyordu. Normal birine göre tuhaf ancak Hyunjin'e göre tatlı bir manzaraydı. "Hayatta olmaz!"

"Beni ret mi ediyorsun?"

"Evet, ne? Hayır!" Olayı nasıl toparlayacağını bilmiyordu. Asla onu reddetmezdi, yapacağı son şey bile değildi. Ama olmazdı işte. Ne buna hali vardı ne de güzel göründüğünü düşünüyordu.

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin