Bölüm 34

138 16 0
                                    

"Kısa kes lütfen, Minji. Eminim ki ikimiz de bu konuşmanın hemen bitmesini istiyoruz." diyerek masaya oturdum ve gardımı aldım ona karşı. Onunla konuşmayı kabul etmiş olabilirdim ancak bu ılımlı davranacağım ya da alttan alacağım anlamına gelmiyordu.

"Evet, haklısın..." Bunca zaman sahip olduğu o dinç, özgüven dolu sesi yerine zor duyulan kelimeleri terk ediyordu dudaklarını. Bu ise anında kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu.

Dün bana bilinmeyen numaradan gelen mesajın sahibinin Minji olduğunu öğrendiğim an onu göz ardı etmem çok kolay olmuştu. İçeriği dahi önemli değildi benim için, o ve türevlerini direkt başımdan savıyordum. Ancak bu sefer öyle olmamıştı. Ne kadar başta umursamasam da benimle konuşmak istediğini sonrasında beni daha fazla rahatsız etmeyeceğini defalarca tekrarlamıştı. Sadece son bir kez konuşmak istiyordu.

Bizimkiler kesin bir dille bunu yapmamı söylemiş, beni uyarmıştı. Hyunjin dışında...

O sadece kalbimi dinlememi ve ne yapmak istiyorsam onu yapmamı söylemişti. Her halükarda yanımda olacağını, önemli olanın benim iyiliğim olduğunu eklemişti.

Ve ben de dediğini yapmıştım. İçten içe Minji'yle yüz yüze gelmek istiyordum. Amacım hesap sormak, kavga çıkarmak, bağırıp çağırmak değildi. Sadece ona beni yıldıramadığını, tüm gücümle hala daha karşısında dikildiğimi göstermek istiyordum.

Ancak daha ilk dakikadan tahmin ettiğim gibi ilerlemiyordu buluşmamız. Karşımda beklediğim Minji, zayıf anımı kollayıp bana saldırmaya çalışan Minji değildi. Benimle göz göze gelmeye bile ürken, bakışlarını bir an olsun kucağındaki ellerinden çekemeyen Minji'ydi.

"Evet?" diyerek konuşmaya teşvik etmeye çalıştım onu. Boğazını temizledi ve titrek bir nefes vererek anlatmaya başladı.

"Nereden başlayacağımı bilmiyorum aslına bakarsan. Ne kadar bu konuşmanın defalarca provasını yapsam bile seninle yüz yüze gelince hepsi zihnimden uçup gitti." Arada göz göze gelmemizi sağlıyordu, soğuk bakışlarımla karşılaşınca da hemen kaçırıyordu. Çatılı kaşlarım bu haliyle daha da çatıldı, aklıma almıyor gibiydi. Bu hareketleri tuhaf geliyordu.

"Nereden başlayacağın umurumda değil, sadece acele et. Aynı masada oturuyor olmak bile rahatsız hissettiriyor." Tırnaklarımı çıkarmak değildi amacım, istemsizce gerçekler dökülmüştü dudaklarımdan. Belki de özüne dönmesini istediğimden onu kışkırtmaya çalışmıştım. Başarılı olamayışımı ise onun buruk tebessümünden anlayabiliyordum.

"Doğru... Üzgünüm. Yani, özür dilerim. Her şey için. Bunca zaman sana yaptığım şeyler adına özür dilerim."

Belki de özür dilemek için konuşmak istiyordur düşüncesine sahip Felix'le dalga geçsem de bunun gerçek olduğunu görmek şaşırtmıştı beni. Anlam verememiştim. Pişman mı olmuştu yaptığı onca şeyden sonra. Hangi biri için özür dileyecekti, hangi biri için affıma sığınacaktı ki?

İçten içe öfkelensem de stabil kalmaya çalışıyordum, şu anda tartışmamızın hiçbir anlamı yoktu. Beni zorla getirmemişti buraya, kendi isteğimle gelmiştim. Ve ben de buraya kavga çıkarmaya gelmemiştim. Bu yüzden sakin olmalı, diyeceklerini tamamlamasını beklemeliydim.

"Affetmeni senden istemem bencillik olur, biliyorum. Sadece ben... Uyku uyuyamıyorum, Jeongin. İnan ki her şeyin bu raddeye geleceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çok pişmanım. Senden af dilenmekten başka çarem yok."

Dongmin'e karşı olan şiddetimin sosyal medyaya düşmesine sebep olan, insanların beni cephe almasını sağlayan kişi kendisiydi. Olayın üstünden bunca zaman geçse bile hala o canavar görmüş gibi bakan bakışların etkisinde olan bendim ve o bakışların yaratıcılığında benim payım olduğu kadar onun yorumlamalarının da payı vardı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

verbatim // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin