Bir geceyi geçirmiştim daha önce hiç gelmediğim yerde. Yine de kendimi uzun zamandır bu kadar güvende hissetmemiştim.
Hiçbir sorunum derdim tasam yokmuş gibi esnemiş, gerinmiş ve en sonunda odunluktan çıkmıştım dışarı.
Hava güzel ancak rüzgarlıydı, üstümde hafif bol siyah uzun kollu boydan boya iliklediğim bir hırka vardı. Mevsime hiç uygun durmuyordum, valizdeki diğer şeylerin üstünde uzun uzun vakit harcamak yerine biran önce sahneye çıkmak istemiştim.
İşte sahne! Yani bu uçsuz yeşillikten bahsediyordum. Odunluk haliyle biraz havasız olduğundan ciğerlerimi temiz havayla doldurmuştum. İstanbul'daki kadar nem yoktu burada Akdeniz'de dışarı adım atınca boğulmuyordum tam tersi nefes alıyordum, güneş ne kadar tam tepede olsa da gölgelik yerleri bulmak hiç zor olmadığı gibi bulunduğunda ise bir geçen rüzgarda sıcaklık kendisini eksiltmeyi biliyordu.
Çiftlik evinin arka kısmına geçmiştim. Evin diğer tarafında bir geniş salıncak vardı ve tabi bir de birkaç arkadaşla güzel bir kahvaltı yapmak için bir masa. Takılıp kalmamıştım, araziyi iyice anlamaya çalışıyordum ki henüz ayçiçek tarlarıyla olan yolu ağaçlar kapatmamıştı, çitlerin solun duran küçük bir kızı gördüğümde duraksamış ve ona gülerek el sallamıştım. En nihayetinde bir insan görmek beni rahatlatmıştı.
Sanıyordum ki en başından beri bana bakan sarışın kız, henüz beş ya da altısındaydı. Pek mutsuz duruyordu üstündeki kahve ince yelek ve altındaki kirli beyaz elbisesiyle bana yaklaşıyordu bu hareketine karşılık ben de ona yaklaşmıştım.
"Tanımıyorum seni." Demişti kaşlarını çatmış kollarını birbirine bağlamıştı. Sesi yüksek çıktığından benim ona yaklaşmamamı istediğini çözebilmiştim.
"Ben de tanımıyorum seni." Diyerek sırıtsam da çocuğun benden sahiden hoşlanmadığını kabul etmem gerekmişti. "İsmim Müge." Demiş ve başparmağımla arkamda kalan alanı göstermiştim.
"Arazim var burada, çevreye yeni geldim." Demiştim sanki bir yetişkinle konuşuyormuşum gibi, gereksiz bir açıklama yaptığımı fark etmem kısa sürmüştü. İkidir arazimin olduğunu söylüyordum bu yüzden her seferinde sanki doğru olmayan bir gerçeği söylüyormuşum gibi geliyordu. Ama gerçekti. Şuanda tek mal varlığım buydu. Gerçekten de başka bir şey bırakana kadar her şeyi satmıştım. Belki de sadece bir yere ait olduğumu anlatmaya çalışıyordum.
"Burası Murat'ın" demişti daha da öfkelenip ayağını yere vurarak eski kıyafetini çekiştiriyordu.
Küçüğün Murat'a ismiyle hitap etmesine gülmüştüm. "Öyle olsun." Demiştim geri geri gittiğimi bile fark etmeden. Çocuklarla ilişki kuramıyordum. Yine de bu küçük kızın da pek sevecen olmadığı söylenebilirdi. "Ailenden uzakta değilsin değil mi?" demiştim aklıma bir anda gelen soruyla. Küçücük bir kızın böyle ortalıkta dolaşması hata değil miydi?
"Yok değilim." Sarı güzel saçlarını savurup sonra nedense bana tedirginlikle bir adım daha gelmeye karar verip "Şekerin var mı?" deyivermişti tek kaşını kaldırmışken büyük bir fısıltıyla.
"Demek şeker... Hayır, hiç yok. Ama eğer yarın bu saatte buraya gelirsen muhakkak olacak."
Bana kocaman yeşil gözleriyle bakmış ve kafasını aşağı yukarı sallamıştı. Gitmek üzereydi merak etmiştim. "Murat'ı tanıyor musun?"
"En yakın arkadaşım." Demişti bana sahiplenircesine.
Tekrar gülümsemiştim, hatta kafam yan yatmıştı neyse ki bunu gören yoktu. Şaşırmamıştım. Ben bir şey daha diyemeden koşa koşa aklına esip koşmaya başlayan kızın ardından baktım bir süre. Sabahki enerjim birden kendisini kestiremediğim bir kedere bırakmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/335097640-288-k959958.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek ve Üstü
RomanceMüge türlü yalanlar ve sakladığı geçmişiyle, iki yıllık evlilik sonrası terk ettiği eşine altı yıl sonra dönmeye karar verir. Herkes Müge'yi daha iyi bir hayat eşini ve dostlarını bıraktığını sanırken aslında gerçek bambaşkadır. Büyük bir aşkla evl...