🍊 park wonbin'in oyunculuk sanatı.

363 49 92
                                    


...

Bazı anlarda tam uykuya dalarken yaşamımın gerçek merkezinin ne olduğunu tüm kuşkuların ötesinde biliyorum, geçmiş ve yitmiş, ama yine de sürekli olan o zaman, süren an, sıcaklığın yüreği. (Ursula K. Le Guin)

Le Guin, benim okumayı belki de en sevdiğim yazardır. Onun epik fantastik masalsı edebiyatı benim kaçış noktam, güvenli alanımdır.

Park Wonbin'in kafama portakal şekerleri fırlattığı akşamın gecesiydi. Ben bir günde tam iki kez onu izlerken yakalandığım o utanç verici anı unutmak için kitaplarıma sığınıp, Le Guin ile unutma ve kaçış sanatımı icra ederken Park Wonbin'in yüksek sesli olmasa bile benim duyabileceğim tondaki bağırışını duydum. Ona tekrar yakalanmak gibi bir niyetim yoktu ancak yine de bakma ihtiyacı hissettim. Her zaman olduğu gibi odasının perdesi sonuna kadar açıktı.
Bir adam Wonbin'in bileğini sıkıca kavramış hararetli bir şekilde konuşuyordu. Adamın sesini duyamıyordum, lakin Wonbin'in gözlerindeki korkuyu gördüğüme yemin edebilirdim.

Wonbin adamı hafifçe ittirerek kolunu kurtarmaya çalıştı fakat bu adamı daha sinirlendirmiş olacak ki onun siyah saç tutamlarına parmakların hışımla geçirip Wonbin'in acıdan çığlık atmasını sağlayacak kadar asıldı.

Adam kimdi bilmiyordum, belki babası belki ağabeyi hiçbir fikrim yoktu ancak her kim olursa olsun kimsenin ona böyle dokunmaya hakkı yoktu.

Perdemi açıp karşımdaki odaya doğru bağırdım.

"Hey! Park Wonbin, neler oluyor?"

Adam sesimi duyduğu gibi Wonbin'in saçını bırakıp cama çıkmıştı. Fakat Wonbin'in endişeli gözleri bunu yaptığım için üzülmüş gibi görünüyordu.

"Evine girsene lan!
Nereyi izliyorsun sen?"

Adam elindeki sigarayı odamın penceresine doğru fırlatırken bağırdı.

Her kimse hayatımda görmüş olduğum en kaba insandı.

"Sesinizi tüm mahallenin duyduğuna eminim bayım. Kimseyi izlediğim yok."

"Senden başka camda olan birini görüyor musun lan sen?"

Adamın sinirinin arttığını sesindeki tondan anlamamak imkansızdı, Wonbin de bundan korkmuş olmalı ki onu içeri çekmeye çalıştı.

"Sorun yok, Eunseok..."

"Bu da mı peşine taktığın piçlerden biri yoksa?"

Adam gözlerimin içine bakarak Wonbin'in çenesini sertçe sıkmıştı.

"Polisi arıyorum."

Daha fazla böyle bir şeye seyirci kalamazdım.

"Hayır! Hayır gerek yok Eunseok. Sen eve gir lütfen..."

Park Wonbin bana yalvaran gözlerle bakıyor, karışmamam gerektiğini söylüyordu. Fakat ben nasıl olurda onun dayak yemesine bile bile göz yumabilirdim?

"Wonbin adam seni dövüyor!"

Adamın kıpkırmızı gözleri sanki mümkün olabilirmiş gibi daha da kızarırken bana küfür edip, bağırmaya devam etti.

"Sanane lan piç! Sen kendi işine baksana."

Elimdeki cep telefonuna polisin numarasını tuşluyordum ki Wonbin son kez seslendi.

"Eunseok, lütfen..."

Durdum.

"Olmaz."

Tuşlara dokunan ellerim kaskatı kesilmiş, sadece Wonbin 'in gözlerine bakıyordum.

fourth of july ✷ eunbin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin