Bazen seni anlamıyorum," dedim. Bana bakmadı bile. Yalnızca televizyona doğru gülümsedi ve "Beni hiç anlamazsın. Olay da bu," dedi.
Looking for Alaska /
John Green•••
"Gecenin bu saatinde ne işin vardı dışarıda?"
Adının Sion olduğunu söyleyen çocuk elime bir kupa sıcak süt tutuştururken sordu.
"Dedim ya evim yok. Evleri yaktık biz.
Sonra o beni de yaktı."Hemen baş ucuma oturdu sarışın.
"Evleri neden yaktınız?"
Sarı saçları gözüme battı o an.
Wonbin'in rüzgarda uçuşan siyah kahküllerini özlemiştim ben."Evler, hep anne babalardır. Onları aştığın an başlarmış hayat, bir kitapta öyle diyordu yazar. Eğer o da kabul etseydi hayatımızın ilk günü olacaktı."
Sütü içmedim, sehpanın üzerine bıraktım. Canım hiç istemiyordu.
Hem Wonbin severdi sütü, annemin tarçınlı kekleriyle yemeyi.
"Bugün hayatının ilk günü demek."
Öyleydi.
Fakat ben umutsuz bir şekilde senin Wonbin olmanı bekliyordum.
Sanki gözümü açıp kapatınca içeriye ılık bir ilkbahar gününü andıran çiçek kokuları gelicek, derin bir trajedinin yansıması olan gözleri sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi umutla bana bakacak, ve sonra her zaman yaptığı gibi yamuk, çapkın bir gülüş ile kıvrılacak dudakları.
Ah, Wonbin...
Ne de çok sinmişsin içime.
Çıkarmak istesem çıkmazsın, sevsem sevmeme izin vermiyorsun...
Sen seviyor musun desem söylemezsin...
Ne yapacağım ben seninle?"Sigaran var mı?"
Sıkışmıştım iyice.
Senden, bizden bahsetmek sadece kalbimin nasıl kırıldığını tekrar hatırlatıyordu bana.
"Hiç sigara içen bir tipe benzemiyorsun."
Sion denen çocuk cebindeki paketi uzatmadan bir tane de kendi dudaklarına koyarken ekledi.
"Sen de benzemiyorsun."
Sigarayı aceleyle çıkardım.
İçim yanıyordu zaten, üzerine ancak sigara yakılırdı."Ben keyfi içiyorum zaten."
Bense ölmek için içiyorum.
"Shakespeare okur musun?
Çok sevdiğim bir cümlesi vardır;
Bir tiyatro sahnesidir bütün dünya kadınlar da erkekler de sadece birer oyuncu.
Sahneye bir girer bir çıkarlar.
Ve tek bir insan ömrü boyunca pek
çok rol oynar.
Hiç kimse göründüğü gibi değildir yani, olamaz da zaten."Elbette okumuştur, bir kere bile olsa Romeo ve Juliet her insan okumuştur ya da vasatın üstünde bir edebiyat hocası var ise zorla birkaç sayfa Hamlet belki.
Fakat kimse layıkıyla Shakespeare okumamıştır. Kimse Shakespeare'i yaşayarak okumamıştır.
Kimse bilmez onun Soneler'i, hem en büyük aşkı ve hayranı olduğu hem de delicesine nefret ettiği Marlowe'a yazdığını.
"Okurum okumasına da hayranıyım diyemem. Ben daha çok Marlowe insanıyım."
O an, o cümlesinden sonra Oh Sion'a bakış açım değişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fourth of july ✷ eunbin ✓
FanficFakat 4 temmuz sabahı, tam da yarışmanın yapılacağı gün evine gittiğimizde Park Wonbin, bir daha dönmemek üzere beni, bizi, ayva ağaçlarını, her şeyden çok sevdiği gitarı Alice 'i , yazları köşedeki dondurmacı da çalışarak biriktirdiği parasının her...