Sabahın ilk ışıklarında daha saatim bile çalmadan uyanmıştım. Daha doğrusu uyandırılmıştım. Park Wonbin'in odasından geliyordu gürültü. Ve sabahın bu erken saatinde ne Park Sooyoung uyanırdı ne de Wonbin. Meraklanarak hemen cama çıktım. Geçen akşam Park Wonbin'i rahatsız eden adam gelmişti yine. Hala benim onu bıraktığım şekilde uyuyan Wonbin'i uyandırmak için bağırıyordu. Wonbin sakince yattığı yerden kalkmış ve adama bir şeyler söylemişti. Sonrasında Wonbin ne demişti bilmiyorum ama adam sakinleşerek daha düne kadar benim okşadığım saçları okşamaya başlamıştı. Zaten birkaç dakika sonra Wonbin'in üzerine yığılmış, muhtemelen de sızmıştı. Wonbin adamı zorlanarak kenara ittirmiş ve yataktan kalkmıştı. Dolabından okul kıyafetlerini alarak banyoya gitmişti. Adam kimdi, Wonbin'in neyi oluyordu ve neden sürekli ona dert oluyordu bilmiyordum, ve bu benim o an için cevabını en merak ettiğim soruydu.
Bu nedenle o sabahta uykum kaçmıştı. Bir sigara yakarak ayın yerini yavaşça güneşe nasıl bıraktığını izledim. Sonra sıkıldım, Park Wonbin'de yoktu zaten odasında. Ben de bir kitap aldım elime, okul saatim gelene kadar okuyabilirdim en azından."Her halükarda, beni gerçekten neyin ilgilendirdiğinden emin olamayabilirdim ama neyin ilgilendirmediğinden kesinlikle emindim."
Kült eseri Yabancı 'da böyle
diyordu Camus.Ben de onun gibiydim.
Park Wonbin hakkında beni neyin ilgilendirdiğinden emin değildim fakat zaten beni ilgilendirmeyen şeyin ta kendisi Park Wonbin'di.
Dün akşam beni öptüğü için ya da şöyle diyelim, onu öpmeme izin verdiği için umutlanacağımı falan düşünmeliydim belki de fakat aksine benim ilk öpücüğümün sahibi olan Park Wonbin için bu artık o kadar sıradan bir şey haline gelmişti ki bana "sevişmedik bile." dediğinde benim onun için deliler gibi atan kalbim binlerce parçaya ayrılmıştı zaten.
Uçsuz bucaksız bir araziyi andıran gözleri benimkiler ile buluştuğunda kalbimi yerinden çıkacakmış gibi hissettiren ve bunun da pekala farkında değilmiş gibi bana erkek arkadaşının olmadığını söyleyebiliyor ve dakikalarca beni öpüp dudaklarında hala annemin limonlu keklerinin tadını almama izin verebiliyordu. Fakat yine aynı zamanda Park Wonbin hiçbir şey olmamış gibi size dünyanın en değersiz varlığıymış gibi hissettirebilir ve görmezden gelebilirdi. Öyle ki acaba yaşananlar benim hayal ürünümün bir parçası mıydı diye düşünmekten kendinizi alıkoyamayabilirdiniz.
Nitekim o akşam bana hissettirdikleri de bu şekildeydi. Fakat ben aptalın biri olduğum için yine de onun için endişelenmeye devam ediyor, şu anda onu düşünmemek için açtığım kitabı okurken bile onun saçının tek teline dokunan o adama haddini bildirmek için kendimi zor tutuyordum.
Kapının çekilme sesi ile duygu düşünce dünyama ara vererek sesin geldiği yöne döndüm. Park Wonbin üzerinde okul üniforması ile evden çıkmıştı. Sırt çantası yoktu. Çünkü o hiçbir zaman okula kitap defter getirecek kadar önem vermemişti...
Telefonda biriyle konuşuyordu ve dün akşamın aksine oldukça neşeli görünüyordu. Sesindeki ima ve konuşma tarzından o kişinin kim olduğunu da tahmin etmek elbette çok zor değildi.
Daha okulun açılmasına saatler varken Park Wonbin sabahın bu saatinde Jung Sungchan ile flörtleşerek nereye gidiyor olabilirdi hiçbir fikrim yoktu. Fakat daha dün gece beni öpmüşken sabahına çapkın hayat tarzına devam ediyor oluşu canımı hayli sıkmıştı.
Ve ben bunu düşünerek geçirdiğim birkaç saati annemin 'eunseok, uyan!' diye başladığı klâsik sabah rutinimiz başlayana kadar devam ettirdim.
Daha sonrasında okula gittim, sırama geçtim. Park Wonbin hem sabah hem öğlen güneşinin vurduğu cam kenarı en arka sırasında yoktu.
İlk ders matematikti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fourth of july ✷ eunbin ✓
FanficFakat 4 temmuz sabahı, tam da yarışmanın yapılacağı gün evine gittiğimizde Park Wonbin, bir daha dönmemek üzere beni, bizi, ayva ağaçlarını, her şeyden çok sevdiği gitarı Alice 'i , yazları köşedeki dondurmacı da çalışarak biriktirdiği parasının her...