Kayıp şehrin kayıp umutları...
Gece gökyüzünde ufak bir yıldızın kaymasını bekleyen küçük kayıp çocuklar, kayıp aileler ve kayıp aşklar...
Ve yatağında ölümü bekleyen zavallı, kayıp bir kızcağızın kayıp ilaçları.
-lost medicines-
Derin bir nefes aldı. Gözleri kapalıydı ama pencereden sızan güneş ışığı kaşlarını çatıp yüzünün buruşmasına neden oluyordu. Günler haftalara; haftalar aylara dönüşüyordu. Ama geçen bu zaman diliminde kızcağız bir türlü iyileşmiyor, iyileşemiyordu.
Zavallı kızcağız yıllardır depresyon ile mücadele ediyordu fakat ne olursa olsun iyileşmek bilmiyordu. Günden güne artan bu depresif ruh hali onu bitmek bilmeyen karanlık bir çukurun içine sürüklüyordu adeta. İyice zayıflamış, kendisinden geriye ince, aciz bir beden kalmıştı.
Zayıf beden ve kesik zayıf bilekler.
Ağır adımlarla lavaboya doğru yürüdü. Aynanın karşısında dikilmiş; zayıf, korkunç suratına bir kez daha bakıp iç çekmişti. Yüzünü bir çırpıda yıkadıktan sonra ise mutfağına yöneldi. Kendisine ufak bir sandviç hazırladıktan sonra geri odasına gitti.
Yatağına geçip oturdu ve orada penceresinden yağmaya başlayan yağmuru izlerken kahvaltısını etti. Pek doyurucu sayılmazdı ama onu akşama kadar idare ederdi. Sonuçta vücudu alışmıştı aç kalmaya. Artık istese de çok fazla yemek yiyemiyordu zaten. Yağan yağmuru izleme keyfini telefonunun bildirimi bozmuştu. Eline alıp kilit ekranındaki mesajı okudu.
Annem:
İlaçlarını içiyor musun?
Görüldü bile atmadan telefonunu geri kapatıp yatağın kenarına doğru fırlattı. Her gün aynıydı.
İlaçlar ve kızcağız.
Her gün her ilaç saatinde annesi hatırlatırdı ona ilaçlarını alması gerektiğini. Kızcağız bıkmıştı bundan normal olarak. Başta her ne kadar düzenli olarak alsa da artık sadece canı istediğinde ya da gözüne iliştiğinde içiyordu ilaçlarını. O yüzdendir ki iyileşemiyordu bir türlü kızcağız belki de. Bıkmıştı artık ilaçlarında da bulunduğu ve yaşamak zorunda kaldığı hayatından da.
Aradan birkaç saat geçti ve tekrar mutfağa gitmek için uzandığı yatağından doğruldu yavaşça. Yağmur dinmişti ama hava hala kapalıydı.
Kahve saati gelmişti. Günün tek ve en sevdiği saatiydi bu onun için. Kahvesini yapar, tekrar yatağında pencere kenarından dışarıyı seyrederken düşüncelere dalardı. Bazen kitap okur bazen de müzik dinlerdi. Tek huzurlu hissettiği zaman dilimiydi bu onun için.
Fakat kahvesinin bittiğini fark edince donakaldı öylece mutfak ortasında kızcağız. İçinden küfürler ede ede söylendi kendi kendine. Dışarı mı çıkması gerekiyordu kahve için yani? Şu anda dışarı çıkmak o kadar istemiyordu ki bir günlük kahve saatini es geçmeyi bile düşündü. Ancak gün içinde onu ayakta tutan tek şeyin kahve olduğu aklına gelince vaz geçti bu kararından. Çaresizce hazırlandı. En son botunu ve paltosunu da giyip kapıyı arkasından kapattı.
Uzun zamandır dışarı çıkmadığını fark etti kaldığı evin yakınlarında yeni dükkanlar görünce. Birden gözüne bir kafe ilişti. Bunu da daha önce hiç görmemişti. Anlaşılan yeni açılmıştı diğer birkaç dükkan gibi. Tasarımı nedensizce onu durdurup dükkana göz gezdirmesine neden oldu. Sanki büyülemişti bu mekan aniden onu.
Her ne kadar hedefinde markete gidip kahve almak varsa da şu an odaklandığı tek şey karşısında duran, eşsiz bir tasarıma sahip olan bu minik kafeydi. Onu içeri çeken bir güç vardı sanki. Adımları istemsiz bir şekilde kafeye doğru yönelirken karşı çıkmadı bile. Kapıdan içeri geçince anca farkına varabildi. Karanlık bir havası vardı ama ona o kadar huzur verici gelmişti ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost medicines | ryeji
Fanfiction''Seni iyileştirecek şey ilaçlar değil, güzelim.'' hwang yeji × shin ryujin