Aziz Petrus Bazilikası

1.5K 48 10
                                    

-''Aziz petrus... İsa'nın on iki havarisinden biri. Petrus, İsa'nın göründüğü ilk öğrenciydi. Katolik kiliselerinin ilk papazı kendisi. Asıl mesleği balıkçılıktı ama. İmparator Neron yüzünden çarmıha ters gerildi. Yazık... Katoliklerin karanlık tarihinden başka bir parça.Petrus otoritesi en güçlü havariydi, diğerlerinin üzerinde egemenlik kurabiliyordu. Bu kilise de onun mezarının üzerinde inşa edildi.''

-''Leyla senin bu ufuk tam olarak nereden geliyor ablacığım ya?''

Aziz Petrus Bazilikası'nı gezerken verdiğim küçük çaplı bilgiler ablamı her zamanki gibi beni sorgulamaya itmişti anlaşılan.  Annemin yanına doğru hızla gidip aynılarını ona da anlatmaya başlaması beni tebessümle önüme döndürdü.

Berni'nin olağanüstü bazilikasına, kilisenin tam ortasına doğru yürümeye başladım. Roma'nın incisi, Hristiyanlığın en büyük kilisesini boynumda asılı duran fotoğraf makineme kaydetmeye başladım. Her yanı ayrı bir mimarlık harikası olan bu kiliseyi hayranlıkla izliyordum yaklaşık yarım saatir. Hem çekiyor hem de her bir milimini zihnime kazımaya çalışıyordum.Böyle bir yere hayatımda sadece bir kez gelebilirdim bu yüzden şansımı iyi değerlendirmeliydim. Her istediğimde bu devasa mimariyi hatırlamak istiyordum. Burası sanki insanı dış dünyadan soyutluyordu ve ben her istediğimde zihnimde kendimi buraya atmak istiyordum.Kafamı her kaldırdığımda bu geniş ve karmaşık tavan başımı döndürüyordu. Michelangelo'nun yaptığı görkemli kubbenin her bir yanı ayrı bir hikayeydi. Sol yanımdan annemin sabah sıktığı beyaz çiçekli kokusunu hissettim. Zihnimedeki ''an''lar hazinesine bu kokuyu da hapsettim.

-''Büyülü bir yer burası.''

Gülümseyerek karşılık verdim anneme. Yalvar yakar geldiği bu ecnebi memleketine o da hayran kalmıştı. Bir süre daha turladık kiliseyi. Gördüğüm her bir detay beni bu mimariye aşık ederken eniştemin sesiyle arkamdaki devasa şahesere veda etmek zorunda kaldım. Roma'da geçirebileceğim çok günüm kalmamıştı ve eğer elimizi hızlı tutmazsak göremeden döneceğim yer sayısı bir hayli fazla olacaktı. Son birkaç kare fotoğrafımdan sonra çoktan kilise kapısından uzaklaşmış olan aileme yetiştim.

Artık taş sokaklarda yürüyorduk. Hafifçe esen rüzgar saçlarımı dalgalandırırken çiçekli elbisemin bacaklarıma yapışan kısımlarını düzelterek yürümeye çalışıyordum ki bu da beni hızlıca arabayı park ettiğimiz yöne doğru yürüyen ailemden geride bırakıyordu. İşime gelen bu durumu bilerek daha da uzatmaya başladım. Sol tarafımda duran konseptli kafenin birkaç fotoğrafını daha deklanşöre hızla basarak çektim. Burası cennet gibiydi. Sanki dünyanın her yerinden ayrı ama bir o kadar da içinde...
İyice uzaklaşmış olan ailemden gelen azarlar üzerine yürüyüşümü hızlandırdım. Nefes nefese yetiştikten sonra sinirle konuştum:

-'' İki tanecik fotoğrafta mı çekmeyelim ya Allah Allah? Bir daha Roma mı bulacağız, azıcık tadını çıkarayım! ''

-''Leyla bir haftamızın kaldığının farkındasın değil mi ? Hızlı olmazsak bu sefer de dönüş yolunda beynimizi kemireceksin.''

-''Ya abla, ben burada kalsam nolur? Valla kimse anlamaz beni bırakın gidin bir kilise avlusuna olm...''

Ablamın oflamasıyla cümlemin yarıda kesilmesine aldırmamaya çalışarak boynumdaki makineyi çıkarıp elime aldım. Şimdi boyunluğu bacaklarıma doğru sallanırken etrafıma hevesle bakıyordum. Birkaç adım sonrasında sağımda beliren dar sokağın sonundaki estetik sokak lambası, yamuk kaldırım taşları ve arka planda sadece yarısını görebildiğim toprak binanın verdiği heyecanla duraksadım. Antik mimarilerin arasında daha sönük duruyordu ama sokak başındaki bu görüntü olağanüstüydü. Hızla ablama dönüp

-''Siz gidin ben hemen geliyorum.'' diyerek ablamın cevabını beklemeden sokağın girişine doğru hızla ilerledim.
Dar sokağın bir miktar genişlemesiyle makinemi havaya kaldırarak arka arkaya iki kez deklanşöre bastım. Sağımdaki ve solumdaki sokak duvarları fotoğrafımı istediğim gibi çekmemi engelliyordu. Sinirle nefes verdim. Ablamın, eniştemin ve annemin ne kadar uzaklaşmış olabileceğini düşündüm ama belki de beni beklemek için yavaşlamış olabilecekleri fikri ile kendimi kandırarak hiç kimsenin olmadığı bu sokakta biraz daha ilerlemek için cesaretlenmeye çalıştım. Hızlıca birkaç adım daha attıktan sonra artık çok daha iyi bir açıyla çekebilecek bir konumdaydım. Bir gözümü kapatarak deklanşöre birkaç kez daha bastım. Makinemi indirerek fotoğrafıma hızlıca göz atarken fotoğrafın sağ köşesinde birkaç siyah araba ve takım elbiseli adamların görüntüsünü aldığımı fark ettim. Kafamı kaldırıp sağ tarafa doğru baktığımda aslında çok da uzakta olmadıklarını gördüm. Fotoğrafımı mahvetmişlerdi. Yanaklarımı olabildiğine çok şişirerek oflarken tekrar fotoğrafıma baktım. Çok daha iyisi olabilirdi. Hatta belki de bu adamların bulunduğu yerden alsaydım...
Eniştemin arabada birkaç dakika daha sinirlenmeden oturabileceğini düşünerek adamlara ve arabalara doğru ilerlemeye başladım. Gittikçe daha detaylanan bölgede arka arkada park edilmiş üç Mercedes vardı. Yaklaştıkça rabalardan çıkan adamların ileriye doğru giderek bir sokağa girip kaybolduklarını fark ettim. Gitmeleri bilinçsizce kastığım bedenimi rahatlattı. Uzun sürmeyen bu rahatlama başka bir görüntüyle kesildi. Son arabadan çıkan iki uzun boylu ve esmer adamın kollarının arasında başka bir adamın sürüklendiğini fark etmemle hem nefes alışverişlerim hem de ayaklarım olduğu yerde durdu. Bedeninin sadece solunu görebildiğim sürüklenen adamın yüzünün sol tarafının nerdeyse ezilircesine yok edildiğini ve kan içerisinde zorlukla nefes alıp verdiğini görmemle ağzımdan kısık ama ilerideki adamların duyabileceği bir ses çıktı. Yaptığım bu anlamsız hareket sonucunda gözlerim korkuyla açıldı. Duymuşlar mıydı? Sürüklenen adamın bana yakın kısmında duran adamın başını sertçe bana çevirmesi saniyeler içerisinde sorumun cevabını vermişti ama adamın asıl dikkat ettiği ben değildim. Gözlerinin tek odağının elimdeki fotoğraf makinesi olduğunu fark ettim. Adamın bir anda gözlerini gözlerime dikmesiyle olayın şokuyla açık duran ağzımdan tekrar anlamsız sesler ve kelimeler çıkmaya başladı:

-'' Hayır... Ben ... ''

Adamın bana doğru attığı birkaç adımla artık kaçmam gerektiğini anlamam biraz uzun sürmüştü. Roma'nın taş kaldırımlı sokaklarına yapışmış ayaklarımı güçlükle kaldırdım ve arkamı dönerek koşmaya başladım ama adam da çoktan adımlarını hızlandırmıştı. Sadece birkaç saniye koştuktan sonra saçımdan sertçe çekilerek yakalandım. Saçlarımın acısıyla attığım çığlık sokakta yankılanarak bana geri geldi fakat kimse olmadığı gibi etrafımızdaki birkaç eski binadan da kimse başını dışarıya uzatmadı.

'''Bırak!'' çığlıklarımla adam elini saçlarımdan tutarak beni kolumdan yakaladı ve bir çırpıda makinemi alarak beni arabalara doğru sürüklemeye başladı. Canım acıyordu. Kalbim sıkışmaya başlamıştı ama ağlamıyordum. Belki de ağlayamıyordum. İngilizce ve Türkçe birkaç feryat cümlelerimi asla anlamamış gibi duran adam beni arabaların önüne götürdükten sonra sinirle soluyarak az önce kanlar içindeki adamı soktukları ve bu eğer mümkünse daha da dar olan sokağa beni de soktu. Hafiften titriyordum artık. Çıkmaz bir sokağa girdiğimizi fark ettiğim an hızla arkamı dönerek kaçmaya çalıştım ama adam beni iki omzumdan da tutarak sertçe duvara yapıştırdı. Sarsılan vücudumun acısını umursamamaya çalışarak duvara yapıştırılmış kafamı soluma doğru çevirdim. Yaklaşık yedi tane korkunç görünümlü adam ve kana bulanmış bir yüzde temiz kalan bir çift gözün şaşkınlıkla bana baktığını fark ettim.

-''Ben hiçbir şey çekmedim.''

Türkçe söylediğim bu cümle sonrasından ortamdaki donuk bakışlı adamlar yerlerini sinirlenmeye başlamış yedi tane koca yapılı adama bırakmıştı. Bu sırada sonu renkli taşlarla kapalı ve kısa sokağın arka tarafına doğru demir bir kapı açıldı. Dışarıya eğilerek uzun boylu olabildiğince geniş yapılı bir adam çıktı. Adamların hepsi bu gelişle duruşlarını düzelterek ellerini önlerinde bağladılar. Arkasından vuran ışık yüzünden çehresini göremediğim adam sakin ve sesli adımlarla bana doğru yürümeye başlamışken titrememin hızlanmasına aldırmayarak gözlerimi hızla karşımdaki adama çevirdim. Masmavi gözler... Adamı tanımamla şaşkınlık içerisinde kısık ve dehşet dolu bir sesle isminin dudaklarımdan dökülmesi aynı anda gerçekleşti.

-''Henry Cavill??''

GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin