Bir Şehrin Kuruluşu

600 36 6
                                    

‘’Romus ve Romulus iki kardeştir ve Roma şehrini kurmuşlardır. Bir ırmağa bırakılırlar ve dişi bir kurt onları sudan çıkararak bir mağarada emzirir. Daha sonra çiftçi bir aile tarafından bulunarak evlat edinilirler. Roma şehrini kurmak için de kurt tarafından emzirildikleri yeri seçerler. Bu yerin etrafını çevirirken tartışmaya başlar ve kavga ederler bunun üzerine Romulus kardeşi Romus’u öldürür. Böylece kurduğu kent devletinin ilk hakanı kendisi olur. Kardeşleri besleyen Lupa kara renkli olarak betimlenir.’’

Kafama geçirildiğini hissettiğim pis kokulu bir kumaş parçası hızlanmış nefes alışverişlerimi zorlaştırırken duyduğum emir cümlesi başımı döndürdü:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kafama geçirildiğini hissettiğim pis kokulu bir kumaş parçası hızlanmış nefes alışverişlerimi zorlaştırırken duyduğum emir cümlesi başımı döndürdü:

-‘’ Burn both’’ (İkisini de yakın)

Henry’nin cümlesi biter bitmez arkamdan gelen çakmak sesi ile irkildim. Ölüm ve yanından ayırmadığı korku… İki yakın his… Zamanın karanlıkta durduğunu hissettim. Bir gün öleceğimi biliyordum. Nasıl öleceğimi düşünürdüm bazen. Beyazlaşmış saçlarım, çizgileri iyice belirginleşmiş yüz hatlarım, buruşmuş ve damarları belirgin lekeli ellerim… Belki yanımda torunlarım beklerken, belki sessizce uykuda belki de bir yoğun bakım ünitesinde... Yanarak öldürülmeyi hiç düşünmediğimi fark ettim. Birkaç saniye kendimi alevlerin içinde hayal ettim. Avuç içlerim terlerken andan soyutlanan bedenim titreyerek terliyordu.

Arkamdan gelen İtalyanca feryat sesleri ve kolumu sertçe tutan bir el beni dünyaya geri döndürdü. Sağ omzuma yakın bir yerden beni kavrayan el hızla sürüklüyordu. Dakikalardır içimde tuttuğum gözyaşlarım akmaya başladı. Birkaç saniye sonra hızlanan gözyaşlarımla artık feryat ederek ağlıyordum. Direnmeye çalıştığım el beni bir müddet daha sürükledikten sonra açılan bir araba kapısı sesi ile beni bu seferde sertçe kafamdan iterek arabaya soktu.

Yanmamıştım. Ölmemiştim. O pis ve dar sokaktan çıkarılmıştım. Gözyaşlarım hızla akmayı bırakmazken sesim çıkmaz hale gelmişti. Hiçbir şey göremediğim bu pis kokulu siyah kumaş parçasının içindeki kafam önüme düştü ve araba hareket etti.

Zaman algılarımı yitirmiş gibiydim. Bir hayat boyu gibi gelen ama yaklaşık iki saat olarak tahmin ettiğim bir süre sonunda araba durdu. Kapı açılma seslerinden sonra sağ kolumdan sertçe tutularak arabadan çıkarıldım. Küçük taş parçalarının olduğunu hissettiğim bir yolda kısa bir sure yürüdükten sonra ayaklarım çimle kaplıymış gibi gelen toprağa değdi. Bir süre de burada yürüdükten sonra ani bir hareketle sağa doğru yöneltildim. Hiçbir şey göremeden titreyen bir vücutla yürümenin yanında bir de mide bulantılarıma baş dönmesi eklenmeye başlamıştı. Hiç sesimi çıkarmamıştım. Kurtulmaya çalışmamış, çığlıklar atmamıştım. Üzerim çökmüş bir umutsuzluk vardı. Çırpındıkça canımı daha çok acıtmak için emir almış kişileri basit hareketlerle alt edemeyeceğimi biliyordum sadece anlamıyordum. O adam gerçekten yanarak mı öldürülmüştü eğer öyleyse beni de neden orada bırakmamışlardı? Cavill fotoğrafta ne görmüştü? Hiçbir sorunun cevabını veremediğim bir yerdeydim. Zihnim yaşadığım yoğun stresten kendini korumaya çalışır gibi düşünmemi engelliyordu sanki.

Açılan demir bir kapı sesiyle hızla bir yere itildim. Önce bir sandalyeye oturdum ardından kurtarmaya çalıştığım ellerim ve gövdem sıkıca sandalyeye bağlandı. Sert bir hareketle başımdaki kumaş parçası çekildi. Gözlerimin tepemde yanan beyaz ampule alışması biraz zaman aldı ve gözyaşı dereleri kurumuş gözlerimin acısı  bu hareketlerle iyice arttı. Gözlerim netleşince sıvaları dökülmüş,rutubetli ve pis kokan bir depoda olduğumu anladım. Bu camsız ve havasız kokulu kutu sağımda ve solumda duran iki takım elbiseli ile iyice boğuk bir mekan olmuştu. Yerlerde kurumuş kan lekeleri olduğunu fark etmemle sertçe yutkundum. Beni korkutmaya çalışıyordu ve ben fazlasıyla korkuyordum. 
Deponun sol karanlık köşesinde bir silüetin olduğunu fark etmemle nabzımı kulaklarımda hissetmeye başladım. Onu gördüğümü anlayan beden yavaşça korkunç topuk sesleri ile öne doğru birkaç adım attı. Cavill’dan başkası değildi. Sandalyeme birkaç adım kala duran aktör buz esintili ruhsuz sesiyle başını hafifçe sağa yatırarak gözlerimin içine doğru sordu:

-‘’ Buluşmanın haberini nereden aldın?’’

Bu adamın neyden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama sanırım sokaktaki adamlarla aramızda geçen tatsız tesadüften bahsediyordu:

-‘’Hiç kimseden. Sokağı beğendiğim için çekmek istemiştim ve arabaları görd…’’

-‘’ Buluşmanın haberini nereden aldın?’’

Soruyu ilk seferinden daha tehlikeli bir sesle tekrarladı. Hangi buluşma? Ben bütün gün Roma kiliselerini ve mimarilerini gezmekten başka hiçbir şey yapmamıştım ki! Sessiz kaldım. Cevabını bilmediğim hatta soruyu bile anlayamadığım bir diyaloğa girmek istemedim. Canımı kaybetmekten korkuyordum. Cevap vermeyişim onu sinirlendirmiş gibiydi. Benimle uğraşmak istemiyordu:

-‘’Son kez soruyorum ve eğer cevabımı bu seferde alamazsam namluyu suratının ortasında patlatırım. Alessandro’nun o adamla buluşacağını nerden öğrendin? Seni kim yolladı?’’

Dişlerinin arasından çıkardığı kelimeleri zar zor anlayabilmiştim. Alessandro’nun kim olduğunu sormaya korkuyordum fakat cevap vermediğim birkaç saniye sonunda yüzüm dağılmış olacaktı. Hayatım pahasına bir ikilemdeydim. Cevap versem de öldürülecektim vermesem de. Henry hiçbir şey söylemedi, hiçbir mimik oynatmadı sadece bir anda belinden çıkarttığı silahını yüzüme doğrulttu. Kolay ve alışkanlıkla dolu bir hareketle tetiği çekti.

Nefesim kesildi. Beynimden hiçbir şey geçemez oldu. Dakikalardır soluduğum midemi iyice bulandıran pis koku, titreyen ve soğuk soğuk terleyen bedenim… Hepsi benim için birer yabancı gibiydi. Kendime uzaktan  bakıyordum sanki. Namlunu ucuna değen gözlerim hızla kapandı. 19 yaşındaki bir genç kız olarak hayatım bu bok çukurunda sonlanıyordu. Aklıma annemin geldiği son an demir kapı hızla açıldı. Hırsla yumduğum gözlerimi açarak kafamı sağa, kapı yönüne çevirdim. Genç bir oğlan bana bakmadan hızla Cavill’in kulağına birkaç cümle fısıldadı. O ise gözlerini benden asla ayırmamıştı. Yüzümün her zerresini ezberlediğine eminim. Oğlan gittikten sonra silahını indirdi ve dizlerini kırarak yüzüme doğru eğildi. Kokusunu alıyordum. Parfümlerin her notasının büyük bir zevkle söyleyen, büyük bir özveriyle yorumlayan ben onun ne koktuğunu anlayamamıştım. Sert bir kokuydu. Sertti ama acı değildi. Uzun süre koklamak isteyeceğim türden bir koku.. Kokusunda tek tanıdık şey uzaklardan gelen sigarasıydı. Gözlerinin en içine bakma fırsatı yakaladığım aktör bana iyice yaklaşıp başını pek sık yaptığı gibi yine sağa yatırdı.

-‘’Bugün değil güzelim."

GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin