Selamm✨ Dilerim herkesin keyfi yerindedir. Bu bölüm biraz aceleye geldi ama sonraki bölümde toparlayacağız.
(Medyada Tuğçe ve Yunus)
Sıla
Yeşil tonlarındaki elbisemi turuncu tonlarda hafif makyajla tamamlarken çok sevgili kuzenim kapıda bize söyleniyordu.
"Ağaç oldum burada hadi artık." yengem onunla ilgileneceği için çok umursamadan saçlarımı düzelttim.
"Aşkım istersen sen git hatta biz hiç gelmeyelim ve hatta biz kız kıza bir yerlere gidip sabaha kadar eğlenelim nasılsa sen beni iki dakika bile bekleyemiyorsun ya."
"Tamam Allah benim belamı versin tamam. Sabaha kadar beklerim ben seni tamam." yengem zafer kazanmış edasıyla saçını savurarak yanından geçtiğinde ufak bir kahkaha attım.
Beyaz topuklu ayakkabılarımı nihayet bulabilmiştim. Ayağıma geçirip evin içinde bir iki adım attıktan sonra yanlarına doğru ilerledim. Önce yengemi süzdüm gül kurusu tonlarındaki elbisesiyle ışıl ışıl görünüyordu. Yunus bej rengi gömleğiyle onu resmen tamamlamıştı.
Best çiftim benim.
"Tamam artık hazırız." Yunus nazikçe elimden tutarak bir tur kendi etrafımda dönmeme yardım etti.
"İkinizde çok güzelsiniz kızlar.""Sende fena görünmüyorsun kuzicim."
"Allah razı olsun ya." üçümüzde şen kahkahalar eşliğinde apartmandan inip arabaya geçtik.
...
"Bak canım bizi o kadar acele ettirmene değmedi. Kimse gelmemiş daha." yengem söylenirken ben etrafı incelemekle meşguldüm.
Oldukça gösterişli bir yer olduğu daha girişteki ışıklandırma ve tablolar ile belli oluyordu. Tavandan sarkan avizeler ortamın tamamlayıcısı konumundaydı. İnsanlara gelecek olursam kimse sakin bir akşam yemeği için gelmiş görünmüyordu. Çatık kaşlar ve asık suratlar... Hayatın karmaşası arasında rutinimiz haline gelirken ben onlar gibi düşünmüyordum. Tam aksine her koşulda gülümsemek için bir sebep aramak benim yaşam biçimimin altın kuralları arasında yer alıyordu.
"Sılacım, daldın gittin iyi misin?" yüzüme iliştirdiğim gülümsemeyle yengeme cevap verdim. "İyiyim iyiyim mesleki dezenformasyon diyelim." etrafı incelemeye tekrar dönmek üzereyken bir yerlerden aşina olduğum bir ses duydum.
"Kusura bakmayın trafikte kaldım. Umarım sizi çok bekletmemişimdir."
Evet, o gelmişti. Galatasaray'ın yıldızı Muhammed Kerem Aktürkoğlu..
Oturduğum yerde toparlanma ihtiyacı hissettim. Göz teması kurmasam da bakışlarını üzerimde hissediyordum.
"Selam, Kerem ben." bakışlarımı yerden kaldırdım. İşte ilk kez göz göze gelmiştik. Uzattığı elini yavaşça sıktım. "Bende Sıla, memnun oldum." gülümseyerek Yunus'un yanına yani benim tam karşıma oturdu.
Kendi aralarında geçen muhabbeti her ne kadar dinliyor gibi görünsem de mental olarak asla orada değildim. Bana ne oluyordu böyle? Kendine gel Sıla.
Az önce Barış Alper'in de gelmesi üzerine onların aralarındaki sohbet daha da koyulaşmıştı. Önlerindeki maçlar hakkında konuşuyorlardı.
"Ee Sıla sen ne işle meşgulsün." masada Kerem'in bana yönelttiği soruyla oturduğum yerde dik bir konuma geçerek cevap verdim. "Henüz mesleğinde çok yeni bir psikoloğum."
"Benim yıkılan hayallerimi de toplasana Sıla." Barış'ın söylediklerine hepimiz gülmüştük. "Ben daha kendi yıkılan hayallerimi toplayamamışım Barış." Barışla aramızda buna gülüşürken Kerem bizi izliyordu.
"Terzi kendi söküğünü dikemezmiş derler haksız mıyım Sıla?" Kerem'in anlamlandıramadığım ciddiyetiyle söylediklerine kafamı salladım.
Yemeklerimizi yedikten sonra telefonumu elime aldım. Annemden gelen sayısız çağrıyı görünce izin isteyerek masadan kalktım. Boş bir lavaboya girdim. Derin bir nefes alıp arama tuşuna bastım. İkinci çalışında telefonun ucundan annemin sesini duydum. Her ne olursa olsun sesini özlemiştim. Ne yaparsa yapsın o benim annemdi.
"Hangi cehennemdeysen çık gel." duraksadım. Gerçi ne bekliyordum ki? Neden bir bekleyişteydim? Ne görmüştüm de ne umuyordum? Derin bir nefes aldım.
Sakin ol Sıla. Sakin ol. Her şey yolunda sakin ol.
"Anne be-" diyemeden sözümü kesti.
"Sus! Yüzümüzü yere eğdireceğin kadar eğdirdin çık gel hangi deliğe girdiysen."
Bir şeyler söylemek için niyetlendiğimde cümlelerimin tükendiği gerçeği ilk kez böylesine yüzüme çarptı. İlk kez söyleyecek sözlerim tükendi. Kalemim sustu, sözcükler gözyaşlarımın arasında akıp gitti.
Ne kadar zaman geçmişti? Saat kaç olmuştu? Ne zamandır burada ağlıyordum? Zaman kavramından soyutlanmış, dağılmış görünüyordum. Çantamdan işime yarayacak bir iki makyaj malzemesi çıkarırken tanıdık bir ses duydum.
"Sıla iyi misin? Kerem ben, gelebilir miyim?"
Hayır, hayır beni böyle göremezdi. Görmemeliydi. Elim ayağıma dolaşmışken çoktan içeri girmişti. Şaşkın bakışlarıyla beni baştan aşağı süzdü ve yanıma yaklaştı. Bense öylece yerimde kalakalmıştım. Günlerdir bastırmaya çalıştığım duygularım bir anda kendini göstermişti.
İşte bunun için duygularımızı "an" kavramı içinde yaşamalıydık. Olumlu ya da olumsuz tüm duygularımız o an orada yaşanmalı ve bitmeli. Örneğin bisikletten düşen bir çocuğu varsayalım dizi kanadı ve acıyor. Sizce de bir hafta sonra ağlaması tuhaf olmaz mıydı?
Birbirimize bakıyorduk. Büyük ihtimalle benim bir şeyler söylememi bekliyordu. Zihnimde kelimelerimi toparlamaya çalıştım. "İyiyim sadece bir an kendimi iyi his-" cümlemi yarıda bırakmama sebep olan şey Kerem'in bana nazikçe sarılmasıydı.
Bölüm Sonu
Görüş öneri ve istek sahnelerinizi alabilirimm ✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Kadeh |Kerem Aktürkoğlu|
Teen Fictiono son kadehi içmeyecektik sevgilim.. Kerem Aktürkoğlu fan fiction