4.Bölüm

1.4K 63 26
                                    

Merhaba sevgili okuyucularım. Teşekkür ederim beni yalnız bırakmadığınız için. Bunu okunma sayısı ile görebiliyorum ama yorum ve oy olarak da görmek istiyorum. Düşünceleriniz benim için çok kıymetli bu çağrımı cevapsız bırakmazsanız çok sevinirim.

Sıla

Kerem’in sarılmasıyla adeta kendimden geçmiştim, gözyaşlarım akmak için birinin sessizce bana sarılmasını bekliyormuş bunca zamandır. Sadece ağlıyordum tek kelime etmeden o ise sadece sarılıyordu tek kelime etmeden...

Yavaşça kendimi geri çektim gözleri gözlerime kenetlendi. Sanki saatlerce konuşmak istercesine bakıyordu veya sadece ağlamaktan kızarmış gözlerim ilgisini çekmişti.

“Kusura bakma buna şahit olmanı istemezdim.” diyerek toparlamaya çalıştım.

“Seni bu halde yalnız bırakamazdım.” dedi ufak bir tebessümle.

Gözleri gözlerimden bir saniye olsun ayrılmadı, gülümsüyor olsa bile bakışlarını anlamak zor değildi neticesinde psikolog olan bendim. Bir süre boşluğu seyrettim inatla gözlerini üzerimden çekmiyordu.

Sonunda dayanamayıp sordum “Neden öyle bakıyorsun Kerem?” kollarını kavuşturup cevap verdi. 

“Nasıl bakıyorum Sıla?”

Hadi ama şaka yapıyor olmalısın neydi şimdi bu? Oyun oynayacak halde olmadığımı görmüyor muydu yani. Derin bir iç çekip yanıtladım.

“Konuşmamı bekliyormuşsun gibi...” sesim zar zor çıkmıştı. Bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı.

“Bugün psikolog olan benim hastam da sensin ama ilk seansımızı daha sakin bir yerde yapsak nasıl olur?”  yönelttiği soruyla bir an duraksadım.

Merakla baktım gözlerine amacı neydi? Neden bana böyle davranıyordu? Güvenmeli miydim? Kafamda binlerce soru işareti beliriverdi bir anda.

Hadi ama Sıla kötü birine benzemiyor belli ki sadece yardım etmek istedi. En kötü ne yaşanabilir?

"Bu akşam bunun çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Yunus ve Tuğçe ile geldim onlara ayıp olur."

"Tuğçe'nin babası rahatsızlanmış onun yanına gittiler ama korkma önemli bir şeyi yokmuş. Hesabı öder çıkarız." başımı salladım ve beraber masaya döndük. Kerem hesabı istediğinde Barışla hesap kavgaları başlamıştı.

"Ya vallahi olmaz ben ödeyeceğim." Barış ne kadar ısrar etse de Kerem bırakmıyordu. "Ben ödeyeceğim dediysem ben ödeyeceğim. Çeker misin ellerini?" içinde bulunduğumuz durum git gide komik bir hal almıştı. Ellerini birbirine kilitlenmiş kavga ediyorlardı.

"Beyler tamam yeter. Anladım çok para kazanıyorsunuz Allah bereket versin ama bende hesabı ödeyebilecek kadar kazanıyorum." dediğime ikisi de gülmüştü.

"Ama böyle olmaz Sıla ayıp olur." Kerem'in dediğine gülümseyerek yanıt verdim. "Bir yemek borcun olsun Kerem."

"Seve seve." diyerek yanıtladı beni Barışla vedalaştıktan sonra Kerem'in arabasına bindik.

"Nereye gitmek istersin?"

"Mümkünse ferah insanlardan uzak bir yer olsun." diyerek yanıtladım. Kalabalık ortamlar asla bana göre değildi. Üniveriste ortamında da çok sevmezdim kalabalığı. Genelde gündüz derslerime girer iş buldukça çalışır geri kalan zamanımı da kütüphanede geçirip uyuya kalırdım. Onun için üniveriste yıllarımdan çok arkadaşım yoktu.

"Sahile sürüyorum o zaman. Ha bu arada bugün psikolog benim. Küçükken hayalimdi." dediğine ufak bir kahkaha attım.

Saat gece 22.00 sularına yaklaşırken sahile gelmiştik. Bahar ayının tatlı akşam esintileri İstanbul semalarında kendini belli ediyordu. Bir kaç dakika sessiz sessiz oturduk. Kerem bir şeyler söylemek istiyordu ama cümlelerini toparlamakta zorluk çekiyordu. En sonunda ilk soruyu o yöneltti.

"Neden ağlıyordun?" çalıştığım yerden gelmişti şükür.

"Yalnız biz ilk seanstan böyle bodoslama konuya girmiyoruz. Önce kendimizi tanıtıyoruz danışanımızın bize karşı güven kazanması için günlük sohbetler ediyor ve onun hakkında temel şeyler öğreniyoruz." sorduğu soruyu böylelikle geçiştirmiştim.

"Pekii madem öyle. Ben Kerem, Kerem Aktürkoğlu. Profesyonel olarak futbol oynuyorum."

"Eee?"

"Ne diyeyim başka kızım benim hayatım bu kadar. Sen anlat bakalım."

"Pekii." yerimde doğruldum. "Sıla, Sıla Akgün. Yunusla baba tarafından kuzeniz. Ege Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezunum. Samsun'da yaşıyordum taa ki kapıyı çarpıp çıkana kadar. " beni pür dikkat büyük bir özenle dinliyordu.

"Peki neden ağlıyordun?" başa döndük.

"Kerem ama böyle olmaz prosedürü çiğniyorsun." itiraz etmekten ziyade sorudan kaçmaya çalışıyordum.

"Psikolog olan ben değil miyim? Canım böyle istedi ne var yani. Hep böyle kelime oyunlarını sever misin?"

Oops bunu beklemiyordum işte. Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak hemen cevap verdim. "Hep böyle çok mu yardım etmeyi seversin?" en çok bu hazırcevaplığımı seviyordum.

"O an orada bir kriz geçiriyordun. Kendine zarar verebilirdin. Yapmam gerekeni yaptım. Sen hep böyle köşe kapmaca mı oynarsın?" bu sorusuyla duraksadım.

Hayatım bir köşe kapmaca olabilir miydi? Büyük ihtimalle. "Teşekkür ederim. Bu durumu daha iyi yüzüme vuramazdın." yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Yanıma yaklaştı. "Sıla bana güvenebilirsin. Kötü birisi değilim birisini bile isteye üzmem. Bir kadının zayıf noktasını kullanmam." kendini açıklama gereksinimi hissetmişti son dediğim üzerine kırılmış olduğu her halinden belliydi. Sivri dilim..

"Özür dilerim Kerem. Tamam ne anlatmamı istersin?"

"Sen anlat ben seni sabaha kadar dinlerim. Kendini nasıl iyi hissedeceksen öyle anlat." gülümsedi. Gözlerinin içiyle gülümsedi. Yüreğimde yayılan sıcaklığını hissettim.

"Ailemden kaçarak buraya geldim. Babamın istediği hayat standartları bana göre değildi. Beni arkadaşının oğlu ile evlendirmeye çalıştı. Sonra kavga ettik. Yunus sağ olsun gelmemi sağladı. Her şeye sıfırdan değil eksilerden başladım. Ama ne olursa olsun içimdeki kişiyi susturamıyorum hala onlardan gelen bir telefona aptal gibi seviniyorum. Sandım ki dön diyecekler ne olursa olsun bağrına basacaklar sandım. Benim aptallığım.İşitmediğim hakaret kalmadı. Benim hiçbir zaman kimsem yoktu ki zaten. İşitmediğim hakaret kalmadı. Kitaplarım vardı benim. Hep hayalimdi kocaman bir kitaplığa sahip olmak. Kitaplar benim sosyalleşme kaynağım oldu. Babam onları cayır cayır yakana kadar. Sonra yalnız kaldım. Koca dünyada ete kemiğe bürünmüş yalnızlığım ve ben kaldık sadece."

Kerem'in yüzüme değen sıcak elleri sözlerimi kesti. Nazikçe gözlerimi sildi. En ufak hamlesinde kırılabilecek özel bir eşyaya dokunur gibi dokundu yüzüme hafif dokunuşlarla.

"Şimdi ne olacak bilmiyorum. Daha ne kadar kaçabilirim. Nereye kaçabilirim? Bazen dayanamıyorum. Bazen kafama sıkıp gitmek kurtulmak istiyorum."

"Öyle deme. Allah'ın gücüne gitmesin. Kendi canına kast edecek kadar neler yaşadın bilmiyorum ama öyle deme. Hayatımızda hiçbir şey tesadüf değildir. Belki İstanbul sana düşündüğünden çok daha fazlasını kazandırır. Haksız mıyım?" bana biraz daha yaklaştığında başımı omzuna koydum. Elini saçlarımın ucuna götürdü.

Lütfen haklı ol Aktürkoğlu, lütfen haklı ol...

Bölüm Sonu

Bölüme katkılarını veren canım arkadaşıma teşekkür ediyorummm. İyi ki varsın sis💗

Vee sizin görüşlerinizi merakla bekliyorum. Kendinize iyi bakın 🌼

Son Kadeh |Kerem Aktürkoğlu|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin