Uyandığımda içerisi karanlıktı. İçeriyi hafif bir ışık sarmıştı.
Ateş böcekleri...
Bir kavanozun içinde ışıl ışıl parlayarak uçuşuyorlardı. Pencerenin önüne gittim. Atlar yoktu. Elena doğru söylemişti.
"Onlar bu gece gelmez"
Gelmemişlerdi.
Umarım yarına kadar dönerlerdi.
Ufak bir makyaj masası vardı odamda. Önünde de küçük bir puf. Masaya doğru ilerlemeye başladım. Pufa oturur oturmaz, masanın alt taraflarında ki bir çekmeceyi açtım. Tahmin ettiğim gibi kağıt yoktu yada bir kalem. Çekmeceyi kapatıp, ayaklandım. Aklıma defterlerin olduğu çekmece gelmişti. Çekmeceyi açıp, boş bir defter aldım. Masaya doğru ilerlemeye başladığımda kalemi nerden bulabilirim diye düşünüyordum. Paletin olduğu yerde mürekkep olduğunu fark ettim. Masaya defteri bıraktıktan sonra mürekkebin olduğu yere doğru ilerledim. Mürekkebin içinde kuş tüyü vardı. Muhtemelen kuş tüyü ile yazıyorlardı. Mürekkebi alıp masaya tekrar geçtim. Defterin boş bir sayfasını açtım. Ve çizeceğim resmin taslağını oluşturmaya başladım. Bir portre çizimi yapacaktım. İlk başta kızın taslağını oluşturdum. Gözlerini çizmek yerine, gözlerinin üzerine kağıt parçasına benzer birşey çizmiştim. Burnunun ucuna ise bir kelebek çizdikten sonra, mavi boyayla, siyah boyayı alıp yerime tekrar geçtim. Siyah boyayla taslağın üzerinden geçip, sabitleştirdim. Mavi boyayla ise minik kelebeği boyadım. Gölgelendirme yapamayacaktım. İsmimi altına yazdım. Minik imzamı da attıktan sonra, defteri kapadım. Ellerimi saçlarıma geçirdim ve ayağa kalktım. Lavaboya gittikten sonra bir süre kendime bakındım. Berbat haldeydim. Göz altlarım morarmıştı. Saçlarım, birbirine girmiş haldeydi. Kaşlarım ise fazla dağınık görünüyordu. Kaşlarımı hemen düzeltmeye çalıştım ancak başarısız oldum. Bu konularda Elson veya Elena'dan yardım istemem gerekicek gibi duruyordu. Musluğu açtım ve elimi suya daldırdım. Suyu yüzüme çarptıktan sonra musluğu kapatıp, yüzümü kuruladım. İçeri yöneldim. Tekrar yatağa girdiğimde, uykumun hiç olmadığını fark ettim. Gözüm kitaplığa takıldı. Acaba Türkçe kitap var mıydı? Zannetmiyordum. Ancak bakmaktan biz zarar gelmezdi. Kalkıp minik kitaplığa baktım. Umduğum şekilde olmayınca, tekrar uzandım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Ancak bir gıdım bile uykum yokken nasıl uyuyabilirdim?
Lucas'ın güncesinden;
Saraydan çıkalı ne kadar olmuştu bilmiyordum. Ancak atın üzerinde oturmaktan kalçamı hissetmiyordum. "Ne kadar yolumuz var daha?" Diye ortaya soru attım. Güvenlikçi olan Segurta, "Tahminlerime göre daha iki saattimiz var, Lucas Bey" Dedi. Oflayarak atıma yaslandım ve yolun hızlı ilerlemesi için hafif uyku moduna geçtim.
🍂
Geldiğimiz de cidden bacaklarım yok olmuş gibiydi. İki bacağımı da hissetmiyordum. Atımdan en sonunda indiğimde, yere basar basmaz bacaklarım titredi. Uyuşmuşlardı ve hissedilmiyorlardı. Çok kafama takmamaya çalışarak diğerlerinin arkasından ilerledim. Dört bir yanımızı güvenlikler kaplıyordu. Yani güvence altındaydık. Elson'un koşa koşa arkamdan geldiğini görünce niyetini anladım. "Abi!" Diyerek boynuma atladı, Elson. Anında aşağı inince, bacağına minik bir çelme attım. Elson, bacağını tutarak, ufak ama yüksek bir ses çıkarınca, Nickel'in gözleri bize döndü. "Hey! İkiniz neden bu kadar çocuk gibisiniz?" Diyerek önüne döndü. O sırada Elson, elini göğsüne bastırarak bana oh hareketini yapıyordu. Omuz silktim ve önüme döndüm. Tam olarak şuan yok olan Pavo'ya ziyarete gelmiştik. Herşey darma duman görünüyordu. Cidden ucundan bakılsa bile burada savaş çıkmış diyebileceğiniz türdendi. Pavo'nun Kral ve Kraliçesi ile -yani Kalea ve Judah ile- konuşmaya gittiklerinde bizi Elson ile bırakmışlardı. Bize "Etrafı gezin, ona göre korumaya yönelik çalışmalar yapalım" Diyerek gitmişlerdi. Onlar gider gitmez bizde korumalar -ımız- ile dolaşmaya başlamıştık. Burada birkaç kişiden fazlası yoktu. Bütün evler yıkılmış, her yer toz dumandı. Uzun süre turladıktan sonra tekrar saraya dönmek için yola çıkmıştık. Elson, atıyla birlikte benim yanımda ilerlemeye başlamıştı. "Abi, biz neden bunun için bu kadar fazla kişiyle geldik ki? Hem bizim ne işimiz vardı, bu kadarcık şey için?" Diye sordu. "Açıkçası bunu bende bilmiyorum, Elson. Ama elbet bir bildikleri vardır diye düşünüyorum" Dedim. "Peki" diyerek atını yönlendirmeye devam etti.
Ah o yeşilim ne yapmıştı acaba? -yeşilim dediğim kişi Esal bu arada-
Elena ile o kadar yakın değillerdi. Eh zaten Claire -Annem- ile yeni tanışmıştı. Yani odasına çekilip tek başına takılmıştı büyük ihtimalle. Acaba bizi hiç beklemiş midir? sana ne? Diye ortaya çıktı, iç sesim. Cidden, bana neydi ki? Ama işte düşünmeden duramıyordum. Bu kız bende farklı bir etki bırakmıştı. Diğer kızlardan daha farklı hissettiriyordu. O daha farklı ve özeldi.
Esal'in güncesinden;
Tabi ki de uyuyamamıştım. Yatakta, en az bir saattir, boş boş yatıyordum. Acaba Elena uyanmış mıydı? Ancak güneş daha yeni yeni doğuyordu. Dün Elena, panik atak geçirirken, bana sırrını vermişti.
Daha yeni aldatılmıştı.
Arkadaş çevresi çok olmasına rağmen gerçek bir yakın arkadaşı tam olarak olmamıştı. Ve en yıkıcısı da
Annesi benimle tanışmadan önce ölmüştü...
Bunları düşündükçe daha da kötü oluyordum. Elena ne yaşadı, bilmek istiyordum ancak bunu ona sormaya çekiniyordum. Acaba ona geçmişini sorsam, kabuk tutmuş yaralarını, tekrar kanatır mıydım? Elena aynı Flora'ydı. Acaba onlar ne yapmıştı? Umarım iyilerdir diye düşündüm. Annem, Flora, Bade'm ve bir sürü kişi daha... Hepsini geride bırakıp buraya ışınlanmıştım. En saçma olayı da buydu. Işınlanmıştım. Gözlerim, kendiliğinden yavaş yavaş, kapanmaya başladı. Yeterince düşünmüştüm. Artık uyuyabilirdim. Sağ tarafa dönüp bacaklarımı kırdım. Ardından gözlerimi kapattım.
Ve büyük bir patlama sesi kulağıma ulaştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa
FantasyEsal arkadaşı ile bir etkinliğe katılır. Etkinlikte lunaparka giderler. Lunaparkda Esal'ın arkadaşı bir anda kaybolur ve Esal arkadaşını aramaya başlar, bir anda kendini farklı bir dünyada bulur ve hikaye burada başlar...