18.

3 1 0
                                    

"Bende o potansiyeli mi görüyorsun?" Diye sordu. Arkasına bakarak cevapladım. "Sende yapabilirsin de, onlar daha çok yapar gibi duruyor" Dedim. "Ha! Sen onlardan bahsediyorsun" Diyerek yarım ağız gülümsedi. "Beni tutanlardan biri yine Marco-" Derken sözümü kesti. "Ffrindiau fy nghariad un o'r bobl oedd yn ei ddal oedd Marcon! Rydyn ni'n mynd i ymosod ar yr asiantaeth" Dediğinden birşey anlamamıştım. "Şimdi biz gidiyoruz. Sende Elson ile Saray düzelene kadar ağaç evde kalıyorsunuz" Dedi, o sırada omuzlarımdan beni sarsıyordu. "Biz gidelim, sizde oyalanmadan peşine takılın" Dedi Elson, koluma girip. Elson beni ciddi anlamda sürüklerken konuştum. "Hey! Elson! Uçalım mı?" Diye sordu. Bildiğiniz koşarken bir anda durdu ve bana döndü. "Sen... Uçabiliyor musun?" Diye sordu. Eli hala kolumu sarıyordu. "Lucas sayesinde. Sizin kadar olmasa da becerebiliyorum" Dedim yüzümde bir tebessüm oluşmadan önce. "Peki, uçalım o zaman" Dedi Elson. Kanatlarımı, kısa bir süre çırptıktan sonra havaya çıkmıştım. Elson, ben havaya çıkarken, yukarı çıkmıştı."Elson,  beni yönlendirmen gerek ama" Dedim. Elimi tutunca yön değiştirmemiz gerektiğini anladım. Beni, tam çapraza döndürdükten sonra tuttuğu elimi, bıraktı. "Ağaç eve gitmeden önce benim uğramam gereken bir yer var" Dedi. "Saraya mı?" diye sordum. "Orası da var ama, saraya daha sonra gideriz" Dedi. Biraz daha hızlanmıştı. "Gideceğimiz yerde dövüş görmek istemiyorsan, git. Mito seni bulur" Dedi. Neden dövüşten bahsediyordu? Aşağı indiğimizde, tam sağımızda, uzak olduğu halde görünen iki katlı büyük bir ev vardı. Dışı eski, püskü görünüyordu. İçeriden sesler geliyordu ancak uzak olduğumuzdan dolayı net duyulmuyordu. Elson, o eve doğru yürümeye başlayınca bağırdım. "Hey! Elson! Beni burada tek bırakma" Dedim. "O zaman gel!" Diye bağırdı. Birkaç adımda kendimi, Elson'un yanında bulmuştum. "Orada ne işler dönüyor?" Diye sordum. Eve daha çok yaklaştığımızda sesler, daha da çok artmıştı. Birkaç adım sonra eve ulaşacakken, ikinci kattaki cam kırıldı ve kırılan camdan biri, aşağı düştü. "Elson! Burada neler dönüyor!" Diye bağırdım. "Esal! Dikkat et! Burada kendini koruyamazsan, ölürsün" Dedi.
Kendini koruyamazsan, ölürsün.
Düşen adamın yüzüne baktığımda, Marcon ile beni tutan adam olduğunu fark ettim. Yüzü ise...
Paramparçik olmuştu.
"Esal şimdi içeriye doğru koşuyoruz ve kendini savunuyorsun, tamam mı?" Diye seslendi. Sesler daha da yükselirken "Tamam!" Diye bağırdım. Kapıya doğru koşmaya başladığımızda Elson, önden giderek tahta kapıyı, hızlı gittiği için kırdı. Ardından hemen ben girdim. İçeriyi görünce duraksadım, çünkü...
Lucas'ın arkasındaki topluluk şuan, burada dövüşüyordu.
"Esal!" Diye bağırdı, Elson. Tam önüme baktığımda bir kız, koşarak bana doğru ilerliyordu.
Kick boksumu konuşturma zamanı mı gelmişti?
Öyleyse, tamam.
Bana doğru gelen kıza, bir tekme savurdum. Tekmem, kolunu sıyırmıştı. Etrafımda dönüp, diğer bacağımı havaya kaldırdım. Bu sefer kızın, karın boşluğuna denk getirmiştim. Bu hamlelerin peşi sıra yaptığım için kız, hamle yapamamıştı. Karnını acıyla tutarken, hafif eğilmişti. Yüzüne yumruğumu yedikten sonra geriye savrulmuştu. Yüzümde bir kışkırtıcı gülümseme olmuştu. Arkamda farklı bir hareketlilik hissettim ve eğildim. Kafamı kaldırdığımda tam kafamın hizasında duvara saplanmış, bir mızrak gördüm. Anında arkaya döndüğümde, yüzündeki saçma gülümsemeyi gördüm. Aynı şekilde, kışkırtıcı olan gülümsememi yüzüme yerleştirdim ve harekete geçtim. Yüzüne bir tekme geçirdiğimde, burnunu kanatmıştım. Burnundan akan kanı silip, bana saldırdı. Karnıma bir tekme yemiştim. Bunun hırsı ile kızın, açık kumral olan saçına yapışmıştım. Duvar köşesine çektiğimde, onun bana tekme atmasını engellemek için bacağımla, bacağını sıkıştırdım. Bir elim saçındayken, diğer  elim, kızın iki elini sıkı sıkı tutuyordu. Burnuna kafa attım ve kanayan burnu, su akarmış gibi kanamaya başladı. "Çok güzel kızmışsın" Diyerek iç çektim. "Ama artık o güzel yüzünden, eser kalmayacak tatlım" Diyerek eklediğimde, kafasını dizime geçirdim. Ben de, oda nefes nefeseydik. Kızın tuttuğum saçını, iyice çekip yere fırlattım. Kız, bayağı güçsüz düşmüştü ancak vazgeçmek istemiyordu. Ayağa yavaşça kalktı ama dengede duramadı, sarsıldı. Yanındaki duvardan destek alarak yanıma geldi ve elini uzattı. Bir eline bir de kızın yüzüne baktım. "Sadece tebrik" Diyerek mırıldandı. "Az önce dövüşüyorduk" Dedim. Daha yeni kızı yere fırlatmıştım, burnu zaten hasar görmüştü ve yere fırlattıktan sonra, kırılmış olabilirdi. Ancak o bana gelip elini uzatıyor ve sadece tebrik diyordu. "Biz böyle yaparız eğer karşımızdaki kişi yetenekli ise, onu ne şekil olursak olalım tebrik ederiz. Tebrikler, beni yere serdin, beni yendin" Dedi. Elimi uzatıp, elimi tuttum. "Teşekkür ederim" Diye mırıldandım. "Çok iyi dövüştün" Diyip, duraksadı. "Dövüşüyorsun" Diye düzeltti. "Gidip burnuma, pansuman yapayım" Diyerek, benden uzaklaştı. Etrafıma bakındım, herkes bir şekilde yerlerde sürünüyordu. Elson'a bakındım. Göremeyince, yukarı çıkmıştır diye düşündüm. Merdivene yönelirken, yerde yatan kişilere basmamaya özen göstererek ilerledim. Yukarıdan sesler geliyordu ancak birileri dövüşüyor gibi değildi. Dikkatli bir şekilde, merdivene tırmandıktan sonra, merdivende biraz bekledim. Eğer tahmin ettiğim gibi değilse, yani dövüşüyorlarsa, oraya çıkmayacaktım, yorulduğumdan dolayı artık, güçlü dövüşemezdim. Merdivene kadar gelen sesleri dinledim. "Benim çevremdeki kimse ellemeyeceksiniz! özellikle de sen!" Diye bağırıyordu, tanıdık bir ses. "Sen ve bu çevren yüzünden başımıza gelmeyen şey kalmadı!" Bu Elson olmalıydı. Merdivenin geri kalanını da çıktım ve kime kızlıklarına baktım. Gördüğüm kişi şaşırılacak biri değildi.
Marcon
Herkesin gözü bana döndüğünde gözümü, Marcon'a sabitlemiştim. O sırada Lucas'ın sesini duydum. "Esal? Elson, onun burada ne işi var?" Diyerek telaşla Elson'a döndü. Elson abisinden azar işitsin istemiyordum. "Ben istedim, nereye gittiğinizi merak ettim" Diye üste çıktım. Tam yanlarına geldiğimde, durdum. "Esal, ya sana burada bir zarar verseler-" Derken sözünü kestim. "Ama veremediler değil mi?" Diye keskin bakışlarımı ona döndürdüm. Ve ekledim; "Şuan konumuz ben değilim, o" Diyerek ölümcül bakışlarımı, Marcon'a çevirdim. "Sensin! Konumuz hep sendin!" Dedim ona doğru atılırken. "Sen ve bu her neyin nesi ise! Benden ve bizden uzak duracaksınız!" Diyerek iki parmağımla omzundan Marcon'u ittirdim. Marcon'la neredeyse aynı boylardaydık. Marcon, Lucas'ın yanında küçük bir, ilkokul çocuğu gibi kalıyordu. "Esal! Elson! düşün önüme, gidiyoruz!" Diye bağırdı Lucas. Elson Lucas'ın önünden giderken ben Lucas'ın arkasından ilerliyordum. "Esal, geç önüme" Diye mırıldandı. Gözümü devirip önüne geçerken bunu fark etmiş olacak ki gülümsedi. Ormana tekrar girdiğimizde, Lucas'ın -bence boş olan-  konuşmasını dinliyorduk. "Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Pardon da ben bile buraya askerlerimle geliyorum bide tek gelmişsiniz. Kafayı mı yediniz?" Boş boş saydırırken, ona döndüm. "Yeter artık olan oldu, boş yere annem gibi söylemenin ne gereği var?" Dedim. Lucas, yüzünü ekşitmişti. "Ya, gittiğim bir yerde de annemi anımsatmayın bana!" Diyerek güldüm. "Özledim onları da ya" Diye ekledim. Lucas gelip, kolunu omzuma attı. Eh, klasik haraket "Elson, llew babi² sinirlendi" Dedi Lucas, Elson'a. ikisi de gülünce, aralarında bir şey döndüğünü anladım. "Ne konuşuyorsunuz?" Diye sordum kafamı kaldırıp. "Saray ne haldedir?" Diye sordu, Elson. "Bilmiyorum. Gidip bakalım mı?" Diye sordu bu sefer, Lucas. Üçümüzün arasında bir bakışma gerçekleşti ve gözlerimizden anlaşılan karara göre, gitmeye karar verdik. Birlikte uçarak saraya doğru yol aldık. Sarayın dışına süsleme olarak, büyük incilerden takıyorlardı. "Wow! Çok güzel duruyor. Hemen bunları bitirsinler" Dedi Elson. Cidden vaov! denilecek kadar güzel duruyordu. "Nasıl diyeyim bilemiyorum ama... Cidden çok hoş duruyor" Dedim. O sırada sarayın önüne inmiştik. "Ben bir gidip bilgi alayım. Belki şimdi içeri giremeyiz"  Diyip yanımızdan ayrıldı, Elson.
İkimizi de başbaşa bırakmıştı.
Ben boş boş saraya bakınırken Lucas, gözlerini bana dikmişti. Arada sırada onun bana bakan topraklarına kaçamak bakışlar atıyordum. O ise, şuana kadar gözünü benden ayırmamıştı. En sonunda dayanamadım ve; "Ne bakıyorsun öyle? Birşey mi var yüzümde?" Dedim. Yarım ağız gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ve konuştu. "Güzelliğin" Dedi.
Ve kalbimi, bir defa daha tekledi.
Takmıyormuş gibi yapacakken, yanaklarımın kızardığını hissettim ve başımı aşağıya doğru eğdim. Ancak o başımı aşağı eğmeden önce kızardığımı görmüş gibiydi. Kafamı aşağıdan hafif yana çevirdim ve gülümsediğini gördüm. "Kızardım mı?" Dedim, elimi yanağıma koyarak. "Kızarmak ne kelime, ateş çiçeğine döndün" Diye yanıtladı.
Evet. Kızarmıştım ve hoşuma gittiğini anlamış olmalıydı.
Sonunda Elson, yanımıza dönmüştü ve sarayın çoğu yerinin yapıldığını, ufak tefek şeylerin kaldığını söyledi. "Yani artık saraya geri dönebiliriz" Dedi Elson.
Umarım çizdiğim resimler yanmamıştır.
Diye umdum. Şuanda tekrardan havalanmış, saraya geri dönmeleri için ağaç evdekilere haber vericektik. Lucas sarayın orda kalırken ben ve Elson gitmeye karar vermiştik. Biraz daha Lucas'ın yanında olsaydım kalp krizinden gidebilirdim çünkü. "Abimle aranız nasıl?" Diye sordu Elson. "Ne alaka ki şimdi?" Diyerek ona doğru dönmüştüm. "Bilmem. Sevgili rolü yapmıyor musunuz?" Dedi, onunda gözleri bana dönmüştü. "Ha! Sen ondan bahsediyorsun" Ve konuşmaya devam ettim; "İyi gidiyor aslında... Yani, iyi"  Dedim. O sırada ağaç evin önüne inmiştik. Merdivenden çıkmaya başladım. Elson benden önce yukarı çıkıp zili -yani ciyak ciyak bağıran kuşu- çalmıştı. Yüzümü buruşturduktan sonra kapı açıldı ve Elena ile Elson konuşmaya başladı. O sırada bende kalçamı ve ellerimi, küpeşteye yaslamıştım ve bekliyordum. Bir dakika, içeridekilere haber vereyim" Dedi Elena. Burada ki doğa mükemmeldi. Ciddi anlamda mükemmeldi. Buraya alışmıştım. Eğer beni diğer -gerçek- Dünya'ya geri göndermek isteseler galiba, bayağı düşünmem gerekirdi. Gözlerimi kapatıp, kafamı havaya kaldırdım. Güneş ışığı yüzüme vurdu. Mis gibi kokan doğayı, içime çektim. Toprağın hoş kokusu burnuma ulaşınca, gülümsedim. "Geldim. Buradan birkaç eşya aldım, onlar kendileri Claire ile geleceklermiş" Dedi Elena, yanımıza gelirken. "Haydi, gidelim" Diye seslendi Elson. Merdivenlerden inip tekrardan saraya doğru yol aldık. Ölüm sessizliğini Elena bozdu. "Lucas nerede?" Diye sordu. Elson hemen lafa atıldı. "Sarayın orada, bizi bekliyor" Şuan, hiç konuşmak istemiyordum.
Ama beni gene salmadılar.
"Esal, birşey mi oldu? Neden bu kadar durgunsun?" Dedi Elena cıvıl cıvıl sesiyle. "Aslında, bir nedeni yok. Kendimi yorgun hissediyorum"
Dedim. "İstersen saraya gider gitmez dinlen, seni hiç böyle görmedim" Dedi Elson. Cidden yorulmuş muydum yoksa aslında çoktan yorulmuştum da şimdi mi dışarıya yansıtıyordum? Elson ve Elena güle eğlene giderken ben, somurtarak gidiyordum. En sonunda saraya ulaşmıştık.
Sonunda yatacağız diye söylendi iç sesim.
Kes sesini iç ses
"Esal, birşey mi diyorsun?" Diye bana döndü Elson. Dışımdan mı konuşmuştum? "Yok, birşey demedim" Diye mırıldandım. Artık bacaklarım ve kollarım bedenime tutunamıyordu. Yere indiğimizde - yani sarayın girişine -
Lucas'ı gördüm. Yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirmekle uğraşmadım. Ve direkt Lucas'a yaklaştım. "Neyin var?" Diye sordu, Lucas. "Yorgunum" Dedim. İki omuzumdan tutup, beni kendine çekti. Kafam, göğüsüne denk gelmişti. Gözlerimi kapatıp, bekledim. Kollarını iki yana açarak, sıkı sıkı bedenimi sardı. "Elson, Elena, haydi içeri girip inceleyelim" Dedi Lucas. Geri çekilmek istediğim an Lucas, sırtımdan beni tekrar göğüsüne ittirdi. Bende o sıcaklıkta kalmayı tercih ettim. İçeriye doğru yürüdüğümüzde inci yapımları bitmişti. İçerisini görünce, gözlerim parladı. İçerisi muhteşem görüyordu. Beyaz, altın rengi ve kahverengi tonları sarayı bir başka yapmıştı. Aksesuar olarak siyah eşyalar da vardı. "Çok güzel duruyor" Dedim, fısıldayarak. Elena koşarak odasına bakmaya gitmişti. Lucas ve ben hala sarılıyor gibiydik. Sarayın son hali, çok hoşuma gitmişti. "Odaya çıkalım, dinlen" Dedi Lucas, kafamı salladım.  Merdivene çıktığımızda birbirimizden ayrılmıştık.Bedenimi artık taşıyamayacak hale gelmiştim.
"Şuan, senle geçirebilceğim bolca zamanım var" Dedi Lucas. "Anlıyorum, ama şuan, gezebilceğimi düşünmüyorum" Dedim. "Biliyorum. İstediğin zaman, her yere gidebiliriz"
"Kendi dünyama nasıl gidiceğiz?" Deyince duraksadı. "Bunu, ortalıkta söylememelisin" Dedi. O sırada odaya girmiştik. Lucas, beni yatağa yatırıp, dolaba doğru ilerledi. Elinde mavi giysiler varken ben, çoktan uzanmıştım. Lucas birşeyler mırıldandı ancak, tam olarak anlayamadım. Adım sesleri bir anlık durdu gibi oldu, sonrasında yatağın bir tarafı, hafif ağırlıkla çöktü. Belimi iyice sardığında gözlerimi açmadım. "Eğer üstünü kendin giyinmezsen, bizzat kendim seni giydireceğim" Diyerek kulağıma eğildi. Gözlerim bir anda açıldı ve oturur pozisyona geçtim. Saçlarım ordan oraya savrulmuştu. "Ben giyinirim, sen... Çıkabilirsin" Dedim elime kıyafetleri alıp, ayağa kalkarken. Yüzüne, yarım ağız gülümsemesini yerleştirip "Pekâlâ, o zaman. İyi dinlenmeler" Diyerek kapıdan, el sallayarak çıktı. Lucas gittikten sonra, en az beş dakika kapıya öylece baktım. Kendime gelmek için kendime, küçük bir tokat atıp "Kendine gel, Esal" Dedim. Elimde ki maviş şeylere baktım. Uzun kollu, sahte düğmeli bir crop ve altına da bol maviş bir eşofman seçmişti. Bu seçimini beğendiğim için bir kaşım havaya kalktı. Üstümü giyinip, tekrar yatağa uzandım. Buz gibi olan yorganın içine girdim. Gözlerimi kapatıp, kafamı kurcalayan düşüncelerden uzak durmaya çalıştım. Ve en sonunda mutlu ve iyi dinlenebilceğime emin olduğum o derin uykuya daldım.
¹Kız arkadaşıma saldıranlardan biri Marcon'muş! Gidip teşkilatını basıyoruz!
²bebek aslan

MariposaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin