0.9

23 5 0
                                    

Atlara binmiştik. Bu sefer ben, beyaz olana değil de siyah olana binmiştim. Bu kadar güzel Unicorn ilk defa görüyordum. Gerçi Unicorn hayatımda ilk defa görüyordum? Aman neyse işte. Unicornlara binmiştik, geldiğimiz yerin tersine doğru gidiyorduk. Önümüzde koca ağaçlar renk doluydu, içimi bir huzur kaplıyordu onlara her baktığımda. "Esal o yöne değil bu tarafa gelir misin?" Diyordu, Lucas. O sırada elini atıma ulaştırmaya çalışıyordu ama aramız fazla açık olduğundan biraz daha zorlarsa düşecekti. "Geldim! Geldim!" Dedim atımı onun olduğu tarafa yöneltmeye çalışırken."Gel şöyle, of bu at niye böyle hiç kontrol edemiyorum!" Diye bağırışırken Lucas, elini atıma uzatmış ve kendi atı ile birlikte ilerliyordu. Peşinde benide sürülüyordu! "Şimdi nereye gidiyoruz?" Diye sordum atın saçlarını örerken. Can sıkıntısından ne yapacağımı şaşırmıştım. Lucas ya beni duymamıştı ya da duymazlıktan gelmişti. Cümlemi tekrar ettim, "Şimdi nereye gidi-" Derken sözüm kesildi. "Biraz susar mısın? Ne çok çene var maşallah" Dedi. Sinirlerim iyice bozulmuştu. "Özür dilerim" Dedim çok konuştuğumu anlayarak. Lucas bir dönüp baktı, sonra da önüne dönüp yola devam etti.
🍂
Yolun devamı susmak ile geçmişti. Hiç konuşmamıştım, konuşmamıştık. Geldiğimiz yer bu sefer ise okçuluk yapacaktık. Lucas bana içi ok ile dolu olan bir sadak uzattı. Sadak'ı alıp bir çanta gibi taktıktan sonra hedefin yanında olan yay'a doğru ilerledim. "Onları değil bunları kullanıcağız" Diye seslenince durdum. Arkamı yavaşça dönüp elinde olan yaylara baktım. Daha kaliteli ve güzel duruyorlardı. "Peki" Dedim. Yanına giderken yüzümde ufak bir tebessüm vardı. "Bu da mızrağa benziyor. Daha zoru diyebilirim. Ama çoğu Elf okçuluğu daha çabuk öğrenir" Dedi oku, yay'a geçirirken. Ben ise durmuş bir yandan onu dinliyor bir yandan izliyordum. "Bak bu okun ucunu buraya yan tutacaksın,sonra bunuda çenenin azıcık altında tutacaksın" Diye anlatıyordu. "Bade, bir ara okçuluk öğrendiğinde de bunları yapıyordu. Ver sen bana ufak tefek birşeyler biliyoruz" Dedim Lucas'ın elindeki ok ve yayı çekiştirirken. "Al bakalım" Diye uzattı, Lucas. Ve yine yerime geçip hedefimi tutturmak için tek bir gözümü kapattım. İyice odaklandığımda sertçe oku fırlattım ve yayı havadan indirdim. Okun hedefteki yerini öğrenmek için hedefin yanına ilerlerken Lucas'ın elini sırtımda hissettim. Destek veriyormuşcasına sırtımı okşuyordu. Bu his çok iyi hissettiriyordu. Hedefe baktığımda ise... Tam on ikiden vurmuştum! Tam ortadan! Tam on ikiden! "Güzel" Demişti Lucas uzata uzata. Boyu benden uzundu. Bu sefer eli omzumdaydı. Kafamı kaldırıp sol yukarıya baktığımda ise Lucas'ın güzel yüzü ile karşılaştım. Direkt olarak hedef tahtasına bakıyordu. Dudakları büzülmüştü. Yüzümde koca bir tebessüm oluştu. O toprakları bana döndü. "Ne sırıtıyorsun öyle" Dedi yüzünde ufak bir tebessüm varken. "Hiç" Dedim i harfini uzatarak. İçim mayışmıştı. Geriye doğru çekilip atlara ilerlemeye başladım. Arkamdan ayak sesleri gelmeye başlamıştı, Lucas'ın arkamdan geldiğini anlamıştım. Kesin sırıtarak geliyordu. Of bana ne ki bundan! İyice kafayı sıyırdım! Ne oluyor bana! "Hey! Esal! Dursana ne yapıyorsun!" Diye bağırıyordu Lucas ellerimi yüzümden ayırmaya çalışırken. Ne yapıyordum peki? "Niye kendine vuruyorsun?" Dedi Lucas sessizce. "Kendime mi vuruyordum? Ah, tabi ya. Çocukluktan kalan bir şey. Arada sırada yaparım" Dediğimde gözleri kocaman açıldı. O sırada aklımda anılar canlanmaya başladı. Bir oda da kitliydim yine. Bir duvarın köşesine sinmiş öylece oturuyordum. İçeriden bağırış, hakaretler ve vurma sesleri geliyordu. Yine saçlarımı yolmuş, ağlıyordum. Ne kadar kulaklarımı kapatmaya çalışsam bile o sesler gelmeye devam ediyordu. Annem, babama sürekli onu dövmemesi için yalvarıyor ama babamın umrunda olmuyordu. Sessizce ağlıyordum. Ellerimle bedenime, yüzüme vuruyor saçlarımı yoluyordum. Bu olanları kendime yediremiyordum. Babam her gün eve sarhoş geliyor, annemi bir odaya alıp dövüyordu. Annemde bana bir zarar gelmemesi için babam gelmeden beş, on dakika önceden bir odaya kitliyordu. Bu olay bir döngü içerisinde devam ediyordu. Bu işe hiçbir zaman son veremedim ama annem bir gün buna son verdirmişti.
Kulaklarımda yankılandı annemin o çaresiz bağırış sesi. "Hey! Esal, kendine gel! Daldın gene!" Diye bana bağırıp, sarsan bir Lucas vardı önümde. "Gel tek atla gidicez, bin arkama" Dedi, siyah ata binerken. Pardon Unicorn'a binerken. Kendimden geçtiğim için tek bir söz bile edemeden ata öylece bakakaldım. Düşüp bayılacakmış gibiydim, ayakta bile zor duruyordum. Lucas attan inip yanıma geldi ve elimden tutup yürümeme yardımcı oldu. "İyi misin?" Diye sordu Lucas. Sadece kafamı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Cevap verecek gücü şuan kendimde bulamıyordum. Lucas'ın eli belimin tam arkasında duruyordu, bana temas etmiyor ama düşersem diye tetikte duruyordu.
Dikkatlice Unicorna bindikten sonra Lucas, öbür Unicornu başka bir tarafa yöneltti. Beyaz Unicorn diğer tarafa giderken Lucas önüme bindi ve kafamı sırtına yaslamama izin verdi. Şuan bulunduğum durumu anlayabiliyor, bu duruma göre davranışlar sergiliyordu. Bu tavırları hoşuma gitmişti çünkü beni anlayabiliyordu. Şuan Lucas yerine başka biri olsaydı, belki de şuan bayılmış olabilirdim. Bu hoş tavırları sayesinde biraz daha kendime geliyordum. Artık tranvalarım aklımda canlanmıyor, çığlık sesleri kulağımda yankılanmıyordu. "Hadi bakalım, biraz daha iyi misin?" Diye sordu Lucas, eve doğru ilerlerken. "Evet, şimdi biraz daha iyiyim" Diye yanıtladım. O sırada Unicorndan iniyordum. Biraz daha kendime gelmiştim ama yine de tam açılamamıştım. "İçeri gir üşütme, Elson'lar yoktur evde, rahat davran" Dedi Lucas. Başımı sallayıp merdivenlerden çıkmaya başladım. "Demek Diğer Yarım ha, Lucas?" Diye sessizce söylendim. O konuya takılı kalmıştım. "Acaba şarkıları nerden dinliyorlar? Palet falan da bulayım bir yerlerden" Diye söylene söylene içeri girdim. Lucas'ın dediği gibi evde kimse yoktu. Tam kapıyı kapatıcaktım ki beni durduran Lucas oldu. "Yetiştim, galiba" Diyip yarım ağız sırıtmaya başladı. Ona bende eşlik ettim ve "Yetiştin, galiba" Dedim. İkimizde kahkaha atarak içeri girdik. Birimiz mutfağa birimiz ise koltuğa doğru ilerledi. "Lucas" Dedim koltuğa otururken. "Efendim" Diye yanıtladı. "Sweetie, Raven, Mito ve diğerlerini bayağıdır göremiyorum. Neredeler?" Dedim, "Onlar biraz seni rahat bırakmak istediler. Sweetie seni sorulara boğabilir, Mito sana akıl verip durabilir, Raven ise seni sevgisiyle yiyebilir. Gibi gibi yani" Diye açıklama yaptı. Ufak bir kahkaha atıp ayaklandım. Lucas, mutfakta birşeyler ile uğraşıyordu. "Ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda ise tezgaha kalçamı yaslamıştım ve ona doğru bakıyordum.
"Sana iyi geleceğini düşündüğüm bir içecek hazırlıyorum ama bakıyorum da iyi olmuşsun" Diyerek bana sırıta sırıta döndü. "Daha iyiyim, evet" Dedim. "Ee hazırlamıyorum o zaman?" Dedi ellerini tezgaha koyarken. "Yap yap, hatta banada yap Lucas" Diye bir ses geldi kulağımıza. Aynı anda balkona baktığımızda ise Raven ve Sindey balkonda göründüler. "Hani beni rahat bırakmak istemişlerdi?" Diye Lucas'a baktığımda Lucas dudaklarını büzdü ve bilmiyormuş gibi ellerini havaya kaldırdı. "Ben öyle biliyordum, benim bir suçum yok" Dedi. O sırada Raven, gelip sandalyenin birine oturmuştu. Sindey ise havada süzülüyordu. "Siz nerelerdesiniz bayağıdır gözüme görünmüyordunuz?" Dedim. "Öyle, ortalıkta Aclanlar dolaşmaya başlamış o yüzden bir süre evlere kapandık demek daha doğru olur" Dedi Sindey, "Aclanlar mı? Yine bir Kıtal istiyorlar" Dedi Lucas, benim gibi kalçasını oda tezgaha yaslamıştı. "Evet ya, kesin gene ortaya birşeyler çıkacak. Bari Esal olmadan önce olsaydı da kurtulsaydık. Şimdi daha fazla tehlikeli. Esal'i yakalarlarsa işimiz daha da zorlanır." Dedi Sindey. "Geçen gün Zale'ye saldırmışlar diye duydum" Sadece kanatlarım yok diye tehlikeye gireceklerdi. Bu çok kötü bir durumdu. "Sahte bir kanat yapamaz mıyız Esal'e?" Dedi Raven. Bu banada mantıklı gelmişti. "Olabilir" Dedim, o sırada Lucas atıldı. "İyi de nasıl yapıcağız?" Diye sordu Raven'e bakarak. Sonrasında ise Lucas, arkasını dönüp yarım bıraktığı içeceği hazırlamaya devam etti. "Şuradan iki bardak daha verir misin Esal?" Dedi Lucas. Hemen arkamı dönüp gösterdiği dolabı açtım. İki bardak alıp tezgaha koydum. Sonra eski pozisyonuma geri döndüm ve tezgaha kalçamı yasladım, kollarımı ise göğüsümün altında birleştirdim. "Şey aslında ben bizim panayırdan kanat alabiliri-" Raven'in konuşmasını Sindey bozdu. "Panayırda kanat var mı?" Diye sordu. Lucas aramıza katılıp "Doğru ya! Benim neden hiç aklıma gelmedi. Sindey ile gidin bir bakın, ama aldığınız kanatın aynısından iki, üç tane daha alın yedek olsun" Dedi, Sindey kafasını sallarken Raven ise hoplaya zıplaya balkona ilerliyordu. Ağaç ev olduğu için Raven tırmanarak iniyor, çıkıyordu.
Onlar çıkarken Lucas içecekleri hazırlamış, bir bardağı bana uzatıyordu. Uzattığı bardağı alıp onun arkasından yürümeye başladım. Lucas koltuğa oturduktan sonra hemen karşısında olan puflardan birini alıp yanına çektim ve oturdum. Burası ne kadar dünyaya benzese de bir o kadar çok farklılıklar da vardı. "Doğum günün ne zaman?"Diye sordu koltukta yayılırken. "Ne yapıcaksın doğum günümü" Dedim balkona bakarken. "Gelince kutlarız" Dedi toprak rengi gözleri bana dönerken. "Yedi Mart, Bin dokuz yüz doksan sekiz"

MariposaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin