YÜZÜK VEDASI

11 5 0
                                    

Azrayı eve bıraktıktan sonra evlerin bir arka mahallesinde olan ve Azra sebebiyle hep girip çıktığım çicekçiye gelip, babannemin en sevdiği karanfil buketini yaptırmıştım. Dışarıya adım attığım gibi rüzgar esmişti. Elimdeki karanfillerin kokuları buram buram burnuma dolmuştu. Bu kendine has koku bir insanı mutlu etmeye yeterdi. Etrafımdaki insanlara baktığımda herkesin kendine özel hikayesi olduğundan beri saklanmıştı insan duygularından. Kaybolmuştular, bir karanfildede aynı koku vardı ama bir düzine karanfille aynı derecede koku verir miydi? İnsan paylaştıkça insandı. O bencil duygularından arındığı an insandı. Ne zaman bu yollardan geçtiğimi hatırlamasamda gelmiştim kaldırımın son tuğlarına. Önümde bir yaya geçidi onun sonunda bir durak vardı. Bu yollar bile belli bir düzen içerisindeydi. Trafik levhaları, ışıkları kısacası kuralları vardı. Onların düzeni bile bizim içindi ama biz yine o düzene uymayan insanlardık. Her düzen bizim içindi. Bizim bu hayatta yaptığımız tek düzen, düzensizliğimizdi...

Kapıyı çaldığım da sultanım belirmişti önümde. O sıcak gülümseme ile yine kalbim ısınmıştı. Bir gülümseme bu kadar etkiliydi işte hayatımızda. Şu an nereye baksam bir burukluk, bir küfür dolu hayatlar, bir sahtelik dolaşıyordu. Bunların hepsi ise insan dediğimiz canlı varlıklarına aitti. Hiç düşündünüz mü günümüz de kadın cinayetlerinden tut tecavüz vakaları, miras davaları, silahla yaralama ya da öldürme daha ne kadar suç varsa arttı. Bunun sebebi neydi yine insandı. İnsan kendi zevkleri üzerine yaşayan bir varlıktı. Sevgi bile artık paraya bakar olmuştu. Bir gülümseme, bir tanecik gülümseme ne kadarını satın alabilirdiniz parayla? Çocuklar artık sevgi, saygı değil, küfür, nasıl kavga edebilirim, nasıl ön planda olabilirim? Daha neler neler öğreniyorlar. Eskiden böyle değildi işte. Şu an akraba ziyaretlerini geçtim, anne ve babaları
için siz yaşlısınız gözüyle bakılıyordu. Eskiden çocuk dediğin eğlenebiliyordu kendi imkanlarıyla şu an öyle değil ben dahil herkesin elinde telefon denen lanet şey vardı. Bir elektrik kesilse herkesin hayatı duruyordu. Abi hayat durmuyor!  Ailenizle konuşmayı öğrenin biraz, vakit geçirmeyi, babanızla top oynayın, annenizle dantel, havlu, patik örmeyi öğrenin. Yemek yapmayı öğrenin. Hayvan sevgisini öğrenin. Telefon hayat değil. Telefonu hayat yapan sizlersiniz. "sultanım" diyerek elimdeki çicekleri ona uzatarak. "ya çok teşekkür ederim" dedi çiçekleri koklarken. İçeri girip montumu askıya astım. Oturma odasına girdiğimde sehpanın üstünde 2 tane kahve görmüştüm. Gülümsememe neden olmuştu bu durum. "ooo kahveleri hazırlamışsın" tekli koltuğa oturdum. "yaptım tabiki aslan torunuma." dedi. Diğer tarafında bulunun koltuğa oturdu. Kahveyi işaret edip almıştı bende aldığım gibi yudumlarken eskilere dönmüştüm. Annem burda oturmuş kahvesini içiyordu. Yanına gelmiştim 3-4 yaşlarımdaydım." anne anne bende içicem" diye tutturmuştum. Annem istemeye istemeye vermişti. Büyük bir umutla beklediğim tatlı tat yerine acı bir tatla yüzümü buruşturmuştum." ıyy bu çok kötü " dedim. Annemin elindeki suyu içmeye başlamıştım." Kaan gördün mü herşeyi isteme böyle sonu kötü olabiliyor" dedi gülerek. İkisine baktığımda gülüyorlardı. Bende ağzımdaki acı tat gitsin diye çikolata yemeye başlamıştım. İşte her güzel şeyin sonunda bir acı vardı. "Kaan burnun kanıyor senin!" Ayağa kalkmıştı telaşla. Kahveyi sehpaya koyup peçeteyi aldım. Burnuma götürdüm. Beynimi kullanamıyordum artık. "noldu Kaan burnun kanamaya da başlamış" diye gelmişti Sami . Kahvemi içmeye başlamıştı. "şok şok şok Kaan Çetinin beyin ölümü gerçekleşti. Genç çocuk babasının ve kendisinin katil olduğunu kaldıramadı. Beynindeki gerçekleri gören bu çocuk kendi canını kıymaya çalıştı ve sonunda gerçek oldu " dedi Sami . "kapa çeneni" dedim. Babannem yanıma gelip çömeldi, elimi tuttu. Dua okumaya başlamıştı. O dua sesini duyunca kendime gelmiştim. Burnumun da kanaması düzeldi. "gel bakalım babannene" dedi. Ayağa kalkıp koltuğa uzandım. Kafamı onun bacaklarını koydum. Bana en sevdiğim türküyü okumaya başlamıştı. " ay parlar, yıldız güler, bak gökyüzünde" hem söyleyip hem saçımı seviyordu. "tut ellerimden, gitme benden, kalbimden, evim ol sen, memleketin ben" herşey eskisi gibi güzel olsaydı keşke. "Keşkelerle kendini mahvedeceksin" dedi Sami. Ben ise sadece babaannemin sesi, gözlerimdeki üzgünlük ile başbaşa kaldım. Gözlerim yorgunluktan kapanmıştı bile.

Çöl ve Yağmur Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin