ÜZÜM

0 0 0
                                    

Hani derler ya o mutlu olsun yeter hiçte öyle olmuyor. Benim mutluluğum ne olacak peki? Denize mi girsem yoksa su mu olsaydım? Kendimi ne yapsam? Kaybetmek... Aşk hani 2 kişilikti. Nerede  diğer yarım? Sonbahar gibiydi bu yaz. Ağaçlar solmaya başlıyordu. Yapraklar dökülüyor ama ağaçtan ayrılmak istemiyordu. Ne yaprak birşey yapabiliyordu ne de ağaç? Hangisi daha çok acı çekiyordu sizce? Bence ağaç çünkü ağaç üşüyor. Onun bu buz gibi olan gövdesini kimse önemsemiyordu. Ağaç hayatta kalma mücadelesi verirken yaprak ise yeniden doğmayı bekliyordu. Ağaçı niye kimse önemsemiyordu peki? O büyük olduğu için mi? Ya da daha güçlü. Hiç düşündünüz mü ya kendini öyle gösteriyorsa? Bir kere olsa ağaçlarla konuştunuz mu? Ağaçlarının kalbini dinlediniz mi? O kadar üşüyor ki sıcaklığa olan hasreti bile ısıtmıyordu onu. Sensiz nefes alamam ben, tek başına kalmaktan nefes almayı bile unuttum. Yaprak, götürsene beni gittiğin yere, bırakmasına  kollarımı, terk etmesene beni, doğru sadece terk eden benim bu hayatta. Yalnız kalan da benim, yollarını gözleyen de benim, sana deli gibi seven de benim, çöle yağmur yağmasına dua eden de benim, konuşmanı bekleyen de benim, aşkı isteyen de benim. Gülüşünde kaybolmayı bilen de bendim be kızım, şu an ikimizde de acının tatlı tebessümü vardı. Sen başkasına o tebessümü yaparken ben yine gökyüzüne yapıyorum. Gökyüzü kazanmak güzel mi? Yağmuru yine kaptın yeryüzüne. Aşk mıydı seninki yoksa bağımlılık mıydı? Beni en iyi anlayan sen olman lazımdı. Susuz kalır diye mi korktun ben nefessiz kalınca yağmur korkar mıydı?

Eve geldiğim gibi uykunun esiri olmuştum. Uyandığım da aşağıdan sesler geliyordu. İnmek istemediğim gibi telefonuma baktım. Denizden ve sınıf grubundan mesajlar vardı. Demek ki sınıf grubuna alınmıştım. Mesajlara bakmak yerine instagrama girdim. Azra hikaye attığını gördüğüm gibi ona bakmıştım. Kendini çekip atmıştı. Omzu açık fotoğraftı kim bilir kimler görüyordu. Fotoğrafı biraz inceledikten sonra boynundaki kolyeyi gördüm. Bugün ki olaya geri gitmiştim. Allahım lütfen öyle düşünmesin, sinirimden yaptım. Ah aptal kafam ah niye sinirden veriyorsun kolyeni? Sözünü unuttun mu aptal? Kulak üstü kulaklığımı telefonuma bağlayıp Feryat Göçer - üzüm şarkısını açmıştım. Yataktan kalkıp pencerenin oraya gitmişti. Nakarat kısmını sesli söylemeyi tercih etmiştim. Belki duyarsın diye düşünüyorum o yüzden yıldızlara söylüyordum bu şarkıyı.
"Sana ait bütünüm senindir özüm
Kimseyi görmüyor inan ki gözüm
Asla vazgeçmedim yemin ederim
Arkasındayım hala verdiğim sözün"
Şu an ki şarkıyı kendime söylüyordum. Ona söylemek varken. Bilmeden şarkımızı bulmuştum. Kapı tıktıklamasını duydum. Arkamı dönünce gördüğüm kişi tüm anlam bütünlüğünü sağlamıştı. Yavaş yavaş kulaklığımı çıkarttım. " söylediklerin belki de doğrudur..." dedi. Ona gülümseyip karşılık verecektim ki " babannem yemeğe bekliyor" dedi. Evet gördüğüm kişi abimdi. Ne kadar çok özlemişim onu. " geliyorum iki dakika işim var" O odadan çıkınca telefonumu alıp dışarıyı çekmiştim. İnstagramı açıp hikaye atıyordum. Aynı nakarat kısmı koyup atmıştım. Bu işin içinde babannemin parmağı yoksa ben hiç bir halt bilmiyorum demektir. Yine yapacağını yaptın Menekşe sultan. Aileyi yine bir bütünleştirdin.

Yemek masasında bana ayrılan kısma oturup Suyla oynamaya başladım. "kız zilli özledin mi amcayı?" Yanaklarını dokundum yumuşacıktı. Pislik bir amca olduğum için sıkmıştım yanaklarını. "oyyy oyyy"  dişlerimi sıktım . "amca bıraksanaaaaa!" diye yakındı. Bıraktığım da ise üstüme çıkıp öğrendiği tüm dövüş sanatlarını üstümde denemişti. Hatırladığım en son ağzımda ayağı vardı. Garip bir çocuktu abim ve yengem gibi naif kişilerden nasıl bu çıkmıştı anlamamıştım. Sanırım damarlarında benim kanım vardı. "oha, bir yanağını sıktım. Sen, sen ne yaptın yani biraz daha vurursan" kafamı gösterip " amcan deli olur" kafamı bir sağa bir sola sallamaya başladım. Kafamı tutup tekrardan indirdi. Baktı, dokundu "çok acıdı mı?" dedi. " biraz ama sen amcanı öpersen belki geçer" Yanağımı işaret ettim. Hemen öpmüştü, bana sarılınca ona sımsıkı sarıldım. " Su babacım, amcan yine sana ne yaptırdı da sarılıyorsun ona" dedi abim. Ona aval aval bakarken arkadan gelen babamı görünce moralim bozulmuştu. Bana sinirli bakmıyordu aksine gözlerinde özlem vardı. Ama artık o gözler ne kadar önemliydi bilmiyordum. Herkes sofraya oturunca sessizlik hakimdi. "ufff ne kadar sıkıcısınız?" dediğinde Su tüm gözler onun üstünde birleşmişti. Gülmeden edememiştim. "amca sen eskiden öküzdün hep konuşup dururdun" eliyle çok konuşma anlamına gelen işareti yapmıştı. Yeminle bu zamanın çocukları çok bilmiş. "ooo Su sövseydin?" güldüm. "amca babam kızıyor yoksa sövmüştüm merak etme" tek eliyle yandan ağzını gizleyerek demişti bu lafı ama gizlese bile duyulmuştu. "Su, ne diyorsun böyle aaa"  yengeme döndüm kaşlarını çatmıştı. "ne anne be hep siz mi konuşacaksınız. Benimde küçükte olsa ailede yerim yok mu?" dediği an o kaşlar hemen inip kıkırdadı. O kıkırdadığı an bu sefer herkes kahkaha atmaya başlamıştı. " aynı amcan gibisin" sırtıma vurduğu eli var ya, abi senin neyse tekrardan babama döndüm. Ona baktığım da gülüşüm biraz solmuş olsa da bozmadım bu aile mutluluğunu. " ben ve amcam mı dede sen de ettin beni habunun gibi biri. Hiç alakamız yok ben şeker, poncik, biraz şımarık biri de olsam.... Anne! ben amcama benziyorum" diye bağırınca kahkaham daha da artmıştı. "sanki kötü biriyiz ne güzel bu dünya da en mukemmel kişiye benzemişsin" dedim. "bakim bir" dedi. Beni baştan aşağıya süzdü bende kaslarımı ortaya koyunca gözleri büyüdü. " babamda hiç yok bundan amca tuttum seni zibidi yine iyisin" dedi. Abime kaş göz yaparken zaferimi kutladım. Onlar Suyu ikna etmeye çalışırken ben zevkle yemeğimi yedim. Bir tabak pilav yanına da et sote yedim ama midem dolmamıştı. Çok acıktığımı o an fark etmiştim. "Anne zahmet olmazsa bir tabak daha alabilir miyim?" annem kalktığı an tabağı kaldırıp ona uzattım. Teklifimi geri çevirmeyip 5 dakika sonra önüme getirmişti yemeği. Hemen peçetemin üstünde duran kaşığa uzanıp tabağımdan bir tane kaşık aldım. Yemeğin tam yerine değdiği an bir mutluluk sardı içimi. Yemek neden insana zevk veriyordu acaba? Her saat ağzımdan birşey girse valla hayır demezdim. "amca çok mu acıktın?" kafamı yemekten kaldırıp Suyyn gözlerine baktım. Konuşacak zamanım bile yoktu. Sadece yemek istiyordum. Özlemiştim anne yemeklerini. Kafamı sallayıp tekrardan yemeğe döndüm. " insan bir tepki verir çocuğa" yan gözle abime baktım tam konuşacaktım ki "bırakın torunumu aaa yesin de koca adam olsun" cümlenin ilk başında gururlandım sona doğru yüzüm buruşmuştu. Onu onaylamak için elimi okey yaptım ona doğru salladım. " biz sanki yoldan geçenin çocuğuyuz" abimin bu haklı siteminde ağzımdaki lokmayı bitirip konuştum. "ağla da zırla ben diyorum en sevilen torun benim. Ah ah cazibem yeter" kızlar gibi sanki saçlarımı savurup kafamı çevirdim. Kafama yediğim tokatla tüm cazibem yerde bir olmuştu. İşte başıma vurmayın ya, acıyor acıyor. " sıranı bekle sıranı" abime döndüm. Sinirli ifademle ona baktım ortamdaki en sevilen torun gerginliği vardı. "ya ikinize de noluyor en küçük ben değil miyim, en tatlı da benim, en mükemmel de benim, en sevilen torun da benim siz eşek kadar olmuşsunuz bırakın bu işleri" abimle birbirimize bakıp gülmeye başlamıştık. Su ise komik birşey mi söyledim diye kendine bakıyordu. Şu an buradan bakıldığında mutlu aile tablosu çıkıyordu karşımıza. İçimize baksalar hepimizin ayrı bir hikayesi vardı aslında. Benim içim ağlarken yüzüm gülüyordu her zamanki gibi...

Çöl ve Yağmur Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin