General ile o konuşmamızın üstünden tamı tamına 2 ay geçmişti, fakat hâlâ ortalıkta bir şey yoktu. 2 aydır dağ yüzü görmemiştim, bu iş iyice canımı sıkıyordu.
Haberleri alıyordum tabi. Bir time atanmayacaktım, yeni bir tim kurulacaktı. Zaten bir kaç güne timin üyeleri karargaha geleceklerdi.
Bu geçen iki ay boyunca, karargahtan çıkmamıştım. Hep bir haber bekliyordum fakat beni sürekli geçiştirip dosya işleri kitliyorlardı. Bu iş çocuk oyuncağı değildi, bunun altında bir şeylerin yattığını anlayabiliyordum.
Yine dosya düzenliyordum, günlerce esir düşsem bundan daha iyiydi.
Yani bence.
Kapımın tıklatılması ile, "Gel." diyerek hafif sesimi yükselttim.
İçeri giren eri tanıyordum. Elini alnına götürerek tekmil verdi.
"Er Muhammet Deniz/Diyarbakır."
"Söyle Deniz."
"Komutanım, Fedai komutanım hangara gelmenizi emir etti."
Operasyonlara geri döneceğim düşüncesiyle, kalbim küt küt atmaya başladı.
"Tamam aslanım, çıkabilirsin." diyip Muhammet'i gönderdim.
İnşallah düşündüğüm şey için çağırıyordur.
Daha fazla oyalanmadan oturduğum sandalyeden kalkıp, odadan çıktım. Binanın çıkışına doğru sert ve hızlı adımlar ile yürürken bir yandan da rütbelilere kısa baş selamı veriyordum.
Hangara ulaştığımda, generalin yanında olan birbirinden yapılı beş adam ve bir kadın gördüm. Kadını iyi tanıyordum. Ona bakıp hafifçe sırıttım.
Sanırım yeni kurulacak timin üyeleri bunlardı.
Onların yanına ulaştığımda, Generale dönüp tekmil verdim.
"Üsteğmen Birçe Başat/Şanlıurfa Emret komutanım."
"Rahat asker. Seni yeni timin ile tanıştırayım üsteğmenim, Ülkü timi." dedi Fedai komutanım, önünde ki askerlerine gözlerinde ki gururla bakarken.
Bende yeni timime dönüp, hepsini boydan boya süzdüm. Aslanlarım benim. Memnuniyetle gülümseyip sırtımı iyice dikleştirdim.
Umarım iyi anlaşırız.
Fedai komutan, tim üyelerine son kez göz gezdirip, konuşmaya başladı.
"Tanışmanızdan önce size diyeceklerim var aslanlarım. Dağlarda esmeden önce, 2 haftalık bir eğitime tabi tutulacaksınız. Hamlamışsınız belli ki bu 2 hafta içerisin de kendinizi tekrardan bulacaksınız."
Ellerini arkasında bağlayıp sözlerine devam etti.
"Ağlamak, zırlamak, bağırmak..."
"Herşey serbest."
Dudağım hafifçe kıvrıldı.
"Yarından itibaren, bu eğitim başlayacak beyler, bayanlar. Başınız da, Binbaşı Ercüment Öztürk olacak. Siz onu zaten tanıyorsunuz, kendinize sahip
çıkın." diyip hafifçe güldü ve keyifle yanımızdan ayrıldı.Ercüment binbaşı sorundu, ölmezsek iyiydi.
Karşımda duran askerlerime baktım. Üniformaları bedenlerini sarmış, bordo bereleri başlarında, sırtları ve başları dik. Sarsılmaz görüntüleri onları birer canavar gibi gösteriyordu. Bu iyiydi.
"Hoşgeldiniz beyler.. Ve bayanlar. Birbirimize alışmamız zor olacak, ama her ne olursa olsun şunu unutmayın..
Aynı bayrak, aynı vatan, aynı intikam için burda savaşıyor ve ölüyor olacağız. Sizden isteğim iyi geçinmemiz ve emrimin dışına çıkılmaması. Sizin canınız bana, benim canım size emanet. Ben, Üsteğmen Birçe Başat. Sizlerle iyi anlaşacağımı hissediyorum. Şimdi, sağ baştan kendini tanıt asker."Diğerlerine göre yüz hatları daha yumuşak olan asker, yüzüne göre sert olan sesi ile konuşmaya başladı.
"Kıdemli Astsubay çavuş Aybars Tümen/Kastamonu."
Yanında ki asker devam ettirdi.
"Kıdemli Astsubay çavuş Kartal Kızıl/Kırıkkale."
"Üsteğmen Nisa güzel/Adana."
"Astsubay başçavuş Uygar Sert/Ağrı."
"Astsubay üstçavuş Kürşad Adıgüzel/Mersin."
"Teğmen Mete Kurtuluş/Gaziantep."
Gururla gülümseyip, "Memnun oldum aslanlarım. Allah yar ve yardımcımız olsun."
Hep bir ağızdan "Sağol!" demeleri ile bir çok askerin gözü olduğumuz yere çevrildi.
Hafifçe gülüp bakışlarımı Nisa üsteğmene çevirdim. O da bana bakıyordu. Yanına ilerleyip önünde durdum.
"Kardeşim?" dedik aynı anda.
Omuzlarından tutup kendime çektim ve sarıldım ona. Tek tesellimdi, çocukluk arkadaşımdı. Tertipimdi.
Birbirimizi uzun zamandır görmemiştik. Hem benim dokuz aydır süren görevimden dolayı, hemde tayin yerlerimiz hep ayrı yerlere düşüyordu. Sonunda kavuşmuştuk kardeşimle.
Omzuma yumruk atıp "Özledim lan seni tertip." diye hayıflandı.
"Yavaş piç g3 mermisi gibi yumruğun var." diyip kafasına şaplak geçirdim.
Timin burda olduğu aklıma gelince, yüzümü ciddi bir ifadeye bürünüp hafifçe öksürdüm.
"Beyler yoldan geldiniz yorgunsunuzdur. Gidin uyuyun, yarın epey yorucu olacak uykunuzu iyice çekin. Eğitimde esneyeni görürsem, yakarım askerliğini."
Aybars'a gözüm değince, bir şey söyleyecek gibi durduğunu gördüm. Sanırım çekiniyordu.
"Söyle Aybars, kıvranma." dedim kollarımı önümde bağlayarak.
Rahatlamış ifadesiyle, "Komutanım, Fedai komutanım Binbaşı Ercüment diye bir adamdan bahsetti ya? Ben tanımıyorum yani, kim bu adam?"
Güldüm.
"Ercüment binbaşı, başarılı bir Sat komandosudur kendisi. Askeriyeler de eğitimleri ve yaptığı icraatlarla iyi bilinir. Yani demem o ki işimiz zor beyler, gidin uykunuzu şimdiden alın.."
"Çünkü 2 hafta boyunca yorgunluktan uyuyamayacaksınız bile."
Bu cümleler yeterdi onlara, zaten yarın gelince görürlerdi Binbaşı Ercüment Öztürk'ü.
Nisa'ya arkamdan gelmesi için baş hareketi yaptım ve yanlarından ayrıldım.
2 haftaya ölümüz çıkmazsa iyiydi.
———————
sasasasasa nası olmuş🤪🤪🤪
