bölüm on dört

277 31 11
                                    

Yemeğin ardından karnımda belli bir rahatlama hissetmiştim. Pek iştahlı bir insan sayılmazdım fakat yemeğin dörtte üçünü resmen ben yemiştim. Normalde bu kadar yeseydim mide fesadı geçirirdim ancak şu anda karnımda yalnızca tokluk hissi vardı.

Ve Eddie'nin dediğine göre bu tokluk uzun süreli değildi.

Hem de hiç değildi.

Öyle ki aç olmamama rağmen hâlâ bir şeyler yemek istiyordum.

Güneş batmak üzereydi. Gökyüzü kırmızı bir yakut taşı gibi gözalıcıydı. Zihnimi dağıtmak adına ormana çıkmıştım fakat içimdeki kadın simbiyot beni rahat bırakacak gibi değildi. Zihnime ulaşıyordu, bu yüzden hakkımda ne var ne yok öğrenmişti.

Eh, rezil anılarımdan bahsedip dalga geçmesi de sinirime dokunmuyor değildi.

"Gerçekten sevgilin seni aldattı diye adamın sikinin fotoğrafını internette mi yaydın?" diyerek tekrar bir anımı hatırlattığında gözlerimi devirerek "Evet, evet yaptım. Biraz susar mısın lütfen?" diye homurdandım.

Sessizliğe ihtiyacım olduğunu anlamış olacaktı ki sustu. Açıkçası, Ivona iç sesim gibiydi. Görmüyordum fakat benimleydi ve konuşuyordu. Belki de yalnızlıkla sınanan her insana böyle bir varlık lazımdı.

Devrilmiş bir ağaca yaklaşarak yavaşça kütüğe oturdum ve ferah bir nefes aldım. Ormanda alınan nefesle beton yığınlarından geçilmeyen şehirde alınan nefes kesinlikle aynı değildi.

Belki beş dakika, belki on dakika geçti aradan. Güneş batmıştı fakat gökyüzü tam olarak karanlığa gömülmüş değildi. Kalkmak için hareketlendiğimde ilerideki çalılıktan bir hışırtı yükseldi.

Hızlıca ayağı kalkarak tedirginlikle kaşlarımı çattığımda Ivona'nın kadınsı, kalın ve hırıltılı sesini duydum. "Sadece bir sincap."

Tam ona bunu nereden bildiğini soracakken son anda dilimi ısırarak kendimi tuttum. Her seferinde unutuyordum fakat o doğaüstü bir yaratıktı ve daha çok halk dilinde kullanılan "süper güçlere" sahipti. Dolaylı yoldan bende bu güçlerden nasibimi alıyordum fakat asıl güç Ivona'daydı.

"Benden korkuyor musun?" Ivona, düşüncelere daldığım esnada bu soruyu sorduğunda irkilerek sadece insanî bir yetiyle gözlerimi ormanın içinde gezdirdim. Alışması güç bir durumdu. Zihnimin içinden konuşuyordu fakat sesi hemen yanımda gibiydi. "Eğer öyleyse, korkma, Ashley."

"Nereden çıkardın bunu?" diye sorarken küçük adımlarla ormanın içinde yürümeye başladım.

"Ben senin zihninin içindeyim," dedi. "Neler hissettiğini, neler düşündüğünü, kısacası zihninde olan biten her şeyden haberdarım." Pekâlâ, bu biraz rahatsız ediciydi. "Bu benim isteğimle olmuyor maalesef." Bunu da duymuştu. "Hem de her şeyi..."

"Bunu artık kesebilir misin?" Bıkkınlıkla nefesimi vererek saçlarımı omzumun arkasına attım. "Zihnimi okuyabiliyorsun, tamam ama her seferinde bunu belli etmesen olmaz mı?"

Bir süre sessiz kaldıktan sonra, "İyi." diye yanıtladı beni. Alınmış mıydı o? "Alınmadım elbette! Benim gibi bir varlığın içinde çelimsiz duygulara yer yoktur insan kadını."

"İnsan kadını mı?" Yüzümü buruşturdum. "Ne diyeyim ben de sana? Simbiyot kadını mı?"

Sessiz kaldığında aradan beş saniye geçmemişti ki, "Bu espriyi ben mi yaptım?" dedim kendi kendime tiksinircesine. "Öğk, unut lütfen."

Fated | Eddie BrockHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin