bölüm on iki

282 36 9
                                    

Yağmur altında kalan San Franciso'yu ilk defa bu kadar yüksekten görüyordum. Gökdelen denilecek kadar uzun bir binanın tepesindeydik. Yağmur öyle hızlı yağıyordu ki zemini parçalayacaktı. Şehir tamamen karanlığa gömülmüştü, öyle ki birçok noktada ışıklar bile yanmıştı.

"Bunu neden yaptın?" diye bağırdım karşımdaki adamı sertçe göğsünden iterek. "Şu an karşında kanlı canlı duruyorsum bu sadece bir mucize! Nasıl olur da simbiyotun içime girmesine izin verirsin?"

Eddie, onu suçlamalarıma da, kaslı göğsüne uyguladığım şiddete de sessiz kalmaktan başka bir şey yapmıyordu. Bu da demek oluyordu ki hatalı olduğunu biliyordu, bana karşı çıkmıyordu.

"Aslında bu da planınızın bir parçasıydı, öyle değil mi?" diye sordum gözyaşlarım kurşun sertliğinde yağan yağmura karışırken. Omuzlarım pes edercesine aşağı düştü, dudaklarım ağlamaklı bir ifadeyle büzüldü.

"Ash..." dedi beni yatıştırmaya çalışırcasına ellerini kaldırarak. Omuzlarımdan tutmaya çalıştı fakat geriye çekildim. "Lütfen, beni dinle. Her şeyi anlattığımda-"

"Sus." Yanağıma yapışan ıslak saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra ona öfkeyle baktım. "Dinlemek istemiyorum, Eddie. Beni bir bok çukuruna ittin ve bunda bir an bile tereddüt duymadın. Sen ve içindeki paraziti bir daha görmek istemiyorum."

"Lütfen-" diyerek tekrar bana doğru ilerlemeye başladığında öfkeden kanımın kaynadığını hissettim. İçimdeki, uyuştuğum ortak yaşam en sonunda kendisini fiziksel anlamda belli ettiğinde sağ kolumdan çıkan sarımsı, yapışkan kol gibi bir şey uzayarak Eddie'nin boynunu kavradı ve onu yerden birkaç metre havaya kaldırdı.

"Bununla yaşamak istemiyorum." diye fısıldadım gözlerim yanarken. Sağ koluma baktım; o uzayan sarımsı kol tıpkı Venom gibiydi ve ben bununla yaşamak istemiyordum. "Bunu benden al Eddie. İstemiyorum."

Eddie, boğazını sıkan ve onu birkaç metre havaya kaldıran simbiyottan hiç etkileniyormuş gibi görünmüyordu. Aksine, ışıldayan gözlerle kolumdan uzayan sarı uzuva bakıyordu.

"Beni yere bırak." dedi daha sonra. Gözleri tekrar gözlerimi buldu. "İçindeki simbiyotla Venom konuşsa daha iyi olur... Sanırım önceden tanışıyorlar."

İradem dışında sağ kolumdan uzayan sarımsı kol Eddie'yi geri yere indirdi ve boynunu serbest bıraktı. O Eddie'yi bırakır bırakmaz tekrar kısalarak sağ koluma çekildi ve gözden kayboldu.

Aynı zamanda karşımdaki Eddie, Venom'a dönüştüğünde başımı geriye yatırarak benden onlarca santim uzunluğundaki yaratığa baktım.

"Uzun zamandır seni bekliyordum, Ivona." dedi Venom derinden gelen boğuk sesiyle. Kaşlarım çatıldı. Bahsettiği kişi içimdeki simbiyot muydu yoksa?

Saniyeler içinde tenimde karıncalanma hissettiğimde bakışlarımı gövdeme çevirdim. Hâlâ laboratuvar personellerine ait kırmızı üniformalarımla duruyordum ve sanki kıyafetlerle duş almışım gibi sırılsıklamdım.

Ve en kötüsü, dönüşüyordum.

*

Ashley, bulutların olağanca gücüyle ağladığı o binanın tepesinde dururken teninde rahatsız edici karıncalanmaların arttığını hissediyordu. İçinde fokur fokur kaynayan, dışarıya çıkmayı bekleyen bir canavar vardı. O Ivona'ydı, içindeki kadın simbiyottu.

İçindeki sarı renkli organizma, derisinden dışarıya nüfuz etmeye başladığında Ashley'in boyu uzamaya, aynı zamanda bedeni kaybolmaya başlıyordu. Onun yerine sarı ve kırmızı tonlarının en alevli renklerine sahip, aynı renkte uzun saçları kalçalarına kadar dökülen, onlarca sivri dişe ve uzun bir dile ev sahipliği yapan Ivona belirdiğinde Venom bu dönüşümün bir saniyesini bile kaçırmak istemiyormuş gibi dikkatle onu izliyordu.

Fated | Eddie BrockHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin