bölüm dört

254 33 1
                                    

Üzerimdeki kabana biraz daha sokuldum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üzerimdeki kabana biraz daha sokuldum. Güneş çoktan batmış, San Francisco'nun gecesi ışıklar altında kalmıştı. Sonbahar soğuğu en sert şekilde etrafımızı kuşatırken dişlerim zangır zangır titriyordu.

Avucumdaki valizin kulpunu daha sert kavrayıp adımlarımı hızlandırdım ve bir apartman binasının önünde durarak sağıma ve soluma bakındım. Görünürlerde kimsenin -tuhaf görünen kimsenin- olmadığını görünce hızlıca yanında durduğum apartmanı aşıp karanlık bir sokağa girdim.

Üç gün önce Yaşam Vakfı'nda tekrar temizlik personeli olarak işe başlamıştım. Hayır, ben sıradan bir temizlikçi değildim. Görevim, diğer dört kadınla birlikte B7 laboratuvarını temizlemekti. Ve inanın bana, temizlediğim şey yalnızca kir ve pislikten ibaret değildi.

İlerideki bir evin önünde karanlık bir silüeti fark ettiğimde adımlarımı ona çevirerek boş olan elimi dudaklarıma götürdüm ve sıcak nefesimi yumruk yaptığım avucuma üfledim. Donuyordum ve hemen sıcak bir yere kavuşmam lazımdı.

"Oh, Tanrım! Şu hâline bak..." Eddie, sırtını duvardan ayırarak evin karanlık gölgesi altından çıktı ve sokak lambasının altından bana doğru ilerledi. "Üşümüş görünüyorsun."

Elimdek valizimi almasına izin verirken "Üşümüş görünmüyorum, zaten öyleyim." diye mırıldandım. Dişlerim titrediği ve üşüdüğüm için ses tonum kısık ve biraz tuhaf çıkmıştı fakat bu Eddie'yi endişelendirmeye yetmişti.

Valizimi ayak ucuna indirerek hızlıca kalın ceketini çıkardı ve omuzlarıma örterken "Eve gidene kadar çıkarma." diyerek tekrar valizimi eline aldı.

Onun üşüyüp üşümemesiyle ilgilenmiyordum çünkü içinde uzaydan gelen bir yaratık varken insani yetilerden fazlasına sahipti. Muhtemelen üşümüyordu.

Omuzlarıma örttüğü ceketinin yakalarından tutarak iyice sokuldum. Birlikte yürümeye başlarken sessiz bir anlaşma yapmışız gibi evlerin hemen dibinden, yani karanlık gölgelerin arasından yürüyorduk. Telefonda dediklerimi unutmamıştı. İzlendiğimi hissettiğimi söyledim diye o da kuşkulanmış ve açık açık yolun ortasında yürümememizi tercih etmişti.

Sanki böyle fark edilmeyecekmişiz gibi.

Sokağı aşıp bir başka sokağa girdiğimizde başımı yanımda ilerleyen adama çevirdim. Benden epeyce uzun boylu olduğu için ona bakarken ya başımı kaldırırdım ya da gözlerimi yukarıya sabitlerdim.

Onun evinin olduğu sokağa girince adımlarım yavaşlamaya başladı. En sonunda durduğumda Eddie durduğumu fark etmemiş gibi yürümeye devam ediyordu. Gözlerimi sokak boyunca gezdirdim. Her taraf kan içindeydi... İnsanlardan kopan uzuvları yer yer kan birikintilerinin arasındaydı ve burada bir dehşet yaşandığını sokağa girmeden burnuma gelen yoğun kan kokusundan tahmin etmiştim.

Fated | Eddie BrockHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin