Jeongin uyanmadan önce doktorlar ailesinin ve arkadaşlarının odasına girebilmelerine izin vermişlerdi, ve odaya girdikten sonra Jeongin uyanana kadar gözünü bile kırpmamıştı Hyunjin.
Jeongin'in anne ve babası Yoon yüzünden eve gitmek zorunda kalmışlardı, arkadaşları ise Hyunjin gibi Jeongin'in uyanmasını bekliyorlardı, fakat Hyunjin dışında hepsi sonunda yorularak uyuyakalmıştı.
Sevgilisinin kolundaki kesik izlerinin üzerini okşarken göz yaşlarının düşmesine engel olamıyordu Hyunjin. Bandajlarla sarılı olan yaraların üzerinden öptü ve kendi kendine mırıldanmaya başladı. "Seni kaybetmediğim için mutluyum."
Konuştuktan sonra uyuyan sevgilisini izlemeye devam ederken aniden Jeongin elini sıktı. Canı acımasına rağmen sanki bir daha asla bırakmak istemiyormuş gibi Hyunjin'in elini sıkıyordu Jeongin.
Hyunjin yeniden ağlamaya başlarken Jeongin yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı, ve daha sonra Hyunjin'e baktı.
"Jeongin.."
Jeongin'in gözlerine yeniden bakabilmenin mutluluğunu yaşarken aniden sımsıkı sarıldı sevgilisine. "Seni kaybettiğimi düşündüm."
O sırada yeniden gözlerini açmış olmanın verdiği mutsuzluğu yaşıyordu Jeongin. Birkaç saat önce kendine zarar vermeden önce düşündüğü son şey bir daha asla uyanmamak istediğiydi. Hyunjin'in kendine sarılmasıyla ağlamaya başladı.
Hyunjin bir süre sarıldıktan sonra geri çekildi ve Jeongin'in yanında duran sandalyeye oturdu yeniden. "Canın hâlâ acıyor mu?" diye sordu göz yaşlarını durdurmaya çalışırken.
Konuşmak istese bile yapamıyordu Jeongin. Canı acıyordu ve boğazı düğümlenmişti. Bu yüzden sadece kafasını aşağı yukarı doğru salladı.
Jeongin'in bandajlı olan yaralarını okşamaya başladı yeniden Hyunjin. "Geçecek, iyi olacağız."
İçini yeniden yükler, baskılar ve stresler kaplamaya başlarken konuşabilmek için yutkundu Jeongin. "Uyanmış olmamalıydım." dedi gözlerini kapatarak.
Sinirle Jeongin'e bakmaya başladı Hyunjin. Onu bırakıp gitmeyi düşünmesini bile istemiyordu sevgilisinin. "Beni hiç mi umursamıyorsun Jeongin? Ben ne olacaktım burada? Nasıl dayanacaktım sensiz yaşamaya? Eğer seni kaybetseydim, hayatım her gün uyanmak için yalvardığım bir kabusa dönüşürdü."
Hyunjin'in söyledikleriyle göz yaşları düşmeye başlarken gözlerini kaçırdı Jeongin. Bu düşüncelerinin ne kadar bencilce olduğunu biliyordu, ama bir kurtuluş yolu bulamıyordu işte. İyi değildi, iyi olamıyordu ve iyi olamayacağını düşünüyordu. "Yükten başka bir şey değilim."
Hyunjin hâlâ sinirli ve üzgün görünürken Jeongin'e daha fazla yaklaştı ve ağlarken ellerinden sımsıkı tutup konuşmaya başladı. "Değilsin Jeongin, değilsin. Yük nedir biliyor musun? Kendi isteğin dışında sorumluluğunu alman ve taşıman gereken bir şeydir. Ama ben özgürce, kendi irademle senin yanında olmayı seçiyorum, bu da benim için bir yük olmadığın anlamına geliyor."
Tam Jeongin konuşacakken yeniden söze başladı Hyunjin. Jeongin'in kafasındaki tüm kötü düşünceleri yok ettiğinden emin olmak istiyordu. "Ailen ve arkadaşların için de yük değilsin. Biz tüm bunları kendi irademizle yapıyoruz, bu yüzden artık böyle şeyler düşünüp kendini daha fazla incitme. İyileşmeni istiyorum."
Hyunjin'in söylediklerine inanmak istiyordu Jeongin, fakat bunca zamandır söylenen tüm sözler aklına gelmeye devam ettikçe inanmak isteme düşüncesi bile geri gidiyordu. Göz yaşları daha fazla düşmeye başlarken zar sor konuşmaya çalıştı. "Ama herkes bunu söyleyip duruyor. Çirkin ve korkak olduğumu, sana layık olmadığımı, yük olduğumu, iğrenç ve mide bulandırıcı bir ezik olduğumu söyleyip duruyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rewrite the stars, hyunin
Fanfictionİkimiz de dışarıda saklanmak zorundayız. Senin bana, benimse sana ait olamadığım yerde.