"please someone save me.."

144 18 18
                                    

Reo saatte bakar ve gece 01.43 olmuştur. Zamanın bu kadar hızlı geçtiğini ikiside fark etmemiştir.

Reo: Alex, benim artık gitmem lazım, saat 01.43 olmuş.
Alex: Ahh.. zaman hızlı geçiyor desene.
Reo: maalesef öyle.. neyse artık gitsem iyi olur. Bugün için teşekkür ederim, Alex.
Alex: her zaman Reo, yarın görüşürüz.
Reo: görüşürüz.

Reo eşyalarını alıp evden çıkar ve koşarak evine gider.

"Siktir, siktir, siktir!!"
"Ailem beni mahvedicek! Çok geç kaldım of.."

Saat 02.02 olduğunda evine varmıştı ve anahtarıyla kapının kilidini çevirmişti. Kapıyı açıp içeri girdiği anda hemen karşılarındaki salonda ona dik dik ve sinirli bir şekilde bakan babasını görünce irkilir. Annesi ise "Hosgeldin tatlımm, iyi misin? Çok geç geldin. Senin için endişelendik." diye karşıladı oğlunu. Reo içinden şu cümleyi söyleyemeden edemedi.
"Ah, yapma ama.. eğer cidden endişelenseydiniz arardınız, di mi? Siz sadece varisinizin gitmesini istemiyorsunuz. Yoksa oğlunuz olarak umrunuzda değilim. Lütfen artık yalan söylemeye çalışmayın."
Sinirlenmişti bunları içinden söylerken ama dışarıya belli etmemişti. Reo bu düşüncelerinden kurtulup annesine cevap verdi. "İyiyim, anne. Siz nasılsınız? Bide geç geldiğim için özür dilerim. Bir dahakine dikkat edicem."
Annesi samimi bir şekilde gülümser. Babasi sert ve yüksek ses bir tonla konuşur. "Bir dahakine derken neyi kast ediyorsun? Bu birdaha mı olucak yani?!" Reo cevap verir. "Onu kast etmemiştim. Sadece ben dışardayken yine böyle bir durum yaşanmaması için dikkat etmeye çalışacağımı kastetmiş-" Babası sinirli ve yüksek bir ses tonuyla sözünü keser. "Çalışacağımı değil! Direkt dikkat ediceksin! Sen benim varisimsin ve bu tür durumlara dikkat etmen gerekir anladın mı!?" Reo bu duruma sinirlenir ve patlar. "VARİS VARİS VARİS!! BIKTIM BU KELİMEDEN ARTIK! BENİ HİÇ UMURSADIĞINIZ VEYA DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ YOK! HAKKIMDA HİÇBİRŞEY BİLE BİLMİYORSUNUZ! ÖZ OĞLUNUZU TANIMIYORSUNUZ!"
Babası da yükselip bağırmaya başlar.
"AİLENLE DÜZGÜN VE BAĞIRMADAN BİR ŞEKİLDE KONUŞSAN İYİ EDERSİN, REO. AYRICA SANA BU GÜZEL, ZENGİN HAYATI VEREN BEN VE ANNEN. BENCE BUNA SÖYLENMEMELİ VE MİNNETTAR OLUP, BİZE TEŞEKKÜR ETMELİSİN."
Reo içinden sövmeye başlar ama daha fazla da patlamak istemez.
Babası tekrardan konuşmaya başlar.
"Benimle gel. Sana bir ders vermenin zamanı yine gelmiş bakıyorum."
Reo'nun annesi hemen söze atlar.
"Tatlım lütfen yapma.. onun canının yanmasını istemi-"
Babası hafif sesini yükselterek, eşinin sözünü keser.
"Sen buna karışma! Bence bunu şuanda hakediyor. Bize karşı yaptığı saygısızlığı görmezden gelemem. Anladın mı beni!?"
Reo'nun annesi istemsiz bir şekilde kafasını sallar. Reo'ya "gerçekten üzgünüm.. sana yardım edemediğim için, elimden birşey gelemediği için gerçekten üzgünüm.. lütfen beni affettme."
Annesi bu şekilde oğlunun gözlerine bakar ve anlamasını diler. Reo tabii ki de anlar ve annesini yine de bağışlar. Annesine kırgın evet ama ona asla kızgın kalamaz da kalmaz da. Babasının sert tutuşu ile düşünceleri dağılır ve babası onu odaya sürükler. Öz oğlunu yere fırlatır ve kapıyı kilitler. Sonra Reo'nun tişörtünü ve pantolonunu çıkartmasını ister ve Reo zorunda kalır. Yarı-çıplak kaldıktan sonra babası sopa alır ve öz oğlunu o sopayla dövmeye başlar. Reo içinden sadece şu cümleyi tekrarlayıp durur.
"Lütfen biri bana yardım etsin.."
İçindeki bu cümle yankı yapar ve yardım çağrıları daha da büyür. Tek fark, bu çağrıları sadece kendisinin duyuyor olmasıydı..
Yaklaşık 30 dakikalık bir dövülmenin ardından Reo kıyafetlerini giyerek ve babasından özür dileyerek odasına gider. Sinirli bir şekilde kapıyı çarpar ve başını ellerinin arasına alıp yere çöker. İşte oluyordu. Reo delirmeye başlıyordu. Babasının dediği her cümle, her kelime, her harf kafasında yankılanıyordu ve nefes almasını zorlaştırıyordu. Bi eliyle tişörtünü tutup sıkmaya başlar ve düzenli nefes almaya çalışır ama başaramaz. Başı dönmeye, gözleri kararmaya ve midesi bulanmaya başlar. Kafasını kaldırıp karşıya baktığında ise o korkularının canlandığını görüp ona doğru yürüdüklerini fark eder. Geriye gitmeye çalışır ama kapı buna engel olur. Nefesi daha da kesilir ve o korkuları korkunç bir şekilde gülmeye başlar. Reo kulaklarını sıkıca kapatır ama sesler kafasında yankılanır. O korkulardan birisi çakmak alıp, Reo'nun kolunu tutar ve dövülen yerleri yakmaya başlar. Reo acı içinde çığlık atar ama duyan sadece kendisi olur. Çünkü çığlıklarını dışarıya yansıtamıyordur. Sadece bu anın bir an önce bitmesini istiyordur. Düşündüğü düşünceler daha da arttıkça, korkuları ve onların yaptığı şeyler daha da artmaya başlıyordu. Ölmek istiyordu evet ama bu şekilde ölmek istemiyordu. Ölmemek için Tanrı'ya yalvardı ve Tanrı'nın onu kurtarmasını istedi. Birden aklına Nagi ve o geceki Reo'nun istediği parçayı söylediği gün canlandı gözünde. Bunu gördüğü an bir rahatlama geldi ve herşey birden yok oldu. Gerçekliğe dönmüştü artık ve o an yaşadığı herşeyin çözümünün Nagi'nin sesi olduğunu anladı. Peki gerçekten Nagi'nin sesi miydi? Yoksa Nagi'nin kendisi miydi?
Reo bunun cevabını tam bilmiyordu ama ileride öğreneceğine emindi. Şuan sadece o sesi kafasında hayal edip, gözünde canlandırdı ve huzura kavuşup, gözlerini kapattı. Birkaç dakika sonrada o şekilde uyuyakaldı.




















______________________________________

______________________________________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"a melody that warms my heart"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin