4

497 74 24
                                    

şehirden birkaç kilometre uzakta, ana yolun sağında kalan bozuk toprak yolun sonunda; ıssız, sessiz ve tekin durmayan bir deponun önünde durdu birkaç araç. kuru toprağa siyah botlarıyla adım attı minho.

buraya gelmeyi planlamıyordu. ansızın telefonuna düşen bir mesaj ve konum onu buraya getirmişti.

elini geriye doğru uzattı. bir adım gerisindeki hyunjin istediğini anlayıp arabanın arka kapısını açtı ve gri çantayı çıkarttı. çantanın içinden aldığı tabancayı, şarjörünün dolu olduğunu bilerek minho'nun eline bıraktı.

minho elindeki silaha bir bakış attı ve şarjörünü kontrol edip güvenliğini kaldırdı, beline yerleştirdi.

kapalı hava ve gri bulutlar ortama kasvet yüklüyor, hafif esen rüzgarla birlikte attığı her adımda toz toprak uçuşuyordu.

etrafı incelemeyi bıraktı. yanındaki adamlarına yerlerine geçmeleri ve tetikte beklemeleri için işaret verip deponun büyük paslı kapısına doğru yürüdü.

devasa kapının sağ köşesinde, normal bir kapı eklentisi vardı. sürgüyü çekti, kapıyı açıp içeri baktı.

dışarının aydınlığı ve içerinin karanlığı, görüşünü neredeyse sıfıra indirmişti. karanlıktan başka hiçbir şey görünmüyordu.

arkasındaki chan ve hyunjin'e bir bakış atıp içeri adımladı.

dışarının aksine burada, zemin betonda, attığı her adım tok bir ses çıkartıyor ve deponun duvarlarında yankılanıyor.

biraz ileride, bir masa var. yüksek tavandan sarkan sarı bir lambanın altında, tozlu, tahta ve eski bir masa. başında siyah bir şapka ile arkası dönük şekilde oturan bir bedenin önündeki masa.

birkaç adım daha yaklaştı, karanlığın içindeki insanları fark etti. deponun duvarlarının dinibinde, karanlık ile kamufle olmuş insanlar.

masanın önüne geldiğinde, arkası dönük oturan beden önünü döndü ve sessizliği kesen sesi duyuldu.

"lee minho."

masaya yaklaştı, sarkan lambanın sarı ışığında yüzü aydınlandı.

"bunca zaman sonra, seni görmek ne güzel."

minho, duyduğu ses ve gördüğü yüz ile adımlarını masanın önünde durdurdu. yüz kasları kasıldı, soğuk bakışları daha da keskinleşti.

birkaç saniye birbirine baktı iki adam. yaşlı olanın yüzünde itici bir sırıtma vardı. eğildiği masada minho'nun yüzüne diktiği bakışlarıyla son derece cürretkardı.

sonra minho'nun yüz kasları gevşedi, alaycı bir sırıtma dudaklarını kıvırdı.

"demek mekanın burası, bu fare yuvası."

orta yaşlı adamın yüzündeki sırıtış silindi, ifadesi sert bir hal aldı.

"otur."

minho'nun dudakları biraz daha kıvrılırken, adamın karşısındaki sandalyeyi çekti ve oturdu.

"yıllardır böyle deliklerde mi yaşadın? ah, yazık. neredeyse sana üzüleceğim."

karşısındaki adam bir şey söylemeden önce birkaç saniye bekledi, buz gibi bakışlarını minho'nun her tarafında gezdirdi. ardından elini kaldırıp parmağını şıklattı.

arkasından, karanlıktan çıkan adam elinde bir dosyayla geldi ve kağıdı önüne koyup geri çekildi. şimdi fazla gerisinde değil, iki adım arkasında, gölgelerin içindeydi.

limbo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin