21, final.

214 48 15
                                    

[ 4 yıl sonra ]

sessiz, sakin, gökyüzünün birkaç saat önce aydınlandığı bir eylül sabahı lee jisung evin içindeki tıkırtıların tek sebebiydi. mutfakta hızlıca kahvaltı hazırlamaya çalışıyor, arada bir saati kontrol ediyordu.

yaklaşık yarım saat süren işinin ardından mutfak masasında güzel, sağlıklı bir kahvaltı hazır olmuştu.

ellerini yıkayıp kuruladı ve merdivenleri çıktı. önce koridorun sonundaki odaya girdi. yatakta yatan bedeni gördüğünde yüzüne yerleşen gülümseme ile yatağa yaklaştı ve hemen önünde dizleri üstüne çöktü.

yüzünü izledi karşısında huzurla uyuyan bedenin. alnına dökülen kahverengi saçları geriye attı ve yanağını okşadı.

"oğlum, uyan artık."

uykusu hafif olan minik çocuk gözlerini kırpıştırmaya başlamıştı bile.

"sunghoon, uyan bebeğim. bugün okulun ilk günü. kahvaltı hazırladım."

gözlerini açıp babasının şefkatli bakışlarını gören sunghoon başını salladı. "uyandım."

jisung sunghoon'un şişkin yanağına sıkı bir öpücük bırakıp ayağa kalktı.

"babanı uyandırmaya gidiyorum. sen elini yüzünü yıka ve mutfağa geç."

"tamam." dedi sekiz yaşındaki minik çocuk yatakta gerinirken. jisung odadan çıktı ve yatak odalarına girdi.

minho gözleri yarı açık şekilde uzanıyordu. uyanmıştı fakat hala uykuluydu.

"günaydın aşkım."

yatağa oturdu jisung. eğilip minho'yu öptü. "kalk hadi. kahvaltı hazır."

"benim işim neden bu saatte ya? hayır işimin patronu da benim, şu saati neden biraz ileri almıyorum ki?"

uykulu uykulu söylenmesine güldü jisung. "bugün işin olmasa bile uyanmak zorundasın, oğlumuz okula başlıyor."

"doğru." dedi minho. yatakta oturur pozisyona gelip bir eliyle gözünü ovmaya başladı.

"ben üstümü giyeceğim. sen de banyoya, hadi."

elini tuttuğu minho'yu yataktan sürüyerek kaldırdı ve banyoya yolladı jisung.

kısa süre sonra jisung hazırlanmış, hep birlikte kahvaltı masasına oturmuşlardı.

sunghoon 8 yaşında, sakin, akıllı ve mutlu bir çocuktu. ailesiyla zaman geçirmeye, onlarla sohbet etmeye bayılıyordu. küçücük olmasına bakmayın, oldukça derin sohbetler ediyorlardı. arabalar filminde radyatör kasabasında olup bitenlerden, kimsenin uğramadığı bu kasabada işleri nasıl geliştirebileceklerinden bahsediyordu.

iki babası var. ikisini de çok seviyor. babaları da onu ve birbirlerini çok seviyordu. bunu bilen sunghoon her zaman huzurlu hissediyordu.

fakat şu an bu huzurlu hissin yanında çok daha baskın bir şey vardı.

HEYECAN!

bugün okula başlayacak olan sunghoon kesinlikle çok heyecanlıydı. biraz endişeleri vardı, belki biraz da çekiniyordu ama en baskın duygu heyecandı.

kahvaltılarını bitirdikten sonra hazırlanıp evden çıkan lee ailesi, minho'nun arabasına yerleşti. sunghoon arkada çocuk koltuğuna oturmuş, okuluna giden yolları öğrenmeye çalışıyordu.

"aşkım."

"efendim?"

"efendim?"

jisung'ın seslenmesiyle ona dönen iki çift göz ve iki aynı yanıt ile jisung güldü.

limbo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin