7

456 67 60
                                    

loş ve yankılı koridorda, ıslak zeminde attığı adımlarının sesi yankılanıyordu. minho sert ve büyük adımlarla mekanlarının bodrum katındaki odalardan birine yürüyordu.

koridorun sonundaki odaya girdiğinde karşısındaki manzara dudağının bir yanının kıvrılmasını sağladı. odada duran iki adamına başıyla kapıyı işret etti. "siz çıkın."

adamlar sözünü ikiletmeden çıkarken minho odanın ortasındaki bedene ilerledi. elleri arkasından bağlanmış, ayakları da sandalyeye bağlanmış olan genç çocuğun önünde durdu ve kenardaki sandalyeyi çekip ters bir şekilde oturdu.

şimdi yüzleri karşı karşıyaydı. minho, sandayenin sırt kısmına kollarını dayayıp rahat bir tavırla sordu karşısındaki gence. "naber?"

genç, başından beri yüzünde olan sert ifadeyi koruyarak minho'ya bakmaya devam etti.

"neden cevaplamıyorsun, çok sıkıcısın cidden."

minho, sessizliği devam eden gençten gözlerini çekmeden cebinden telefonunu çıkarttı ve hyunjin'i aradı.

"bodrum kattaki sekizinci odaya gel."

başka bir şey söylemeden kapattı ve tekrar genç çocuğa döndü.

"evet, anlat bakalım. kimsin sen? neden dolanıyordun mekanın çevresinde? adamlarım seni şirketin yakınlarında da birkaç kere gördüğünü söyledi."

"birini arıyorum."

getirildiğinden beri ilk defa konuşan gencin söyledikleri bunlar oldu.

"hm..." minho devam etmeden kapı açıldı ve hyunjin içeri girdi.

"minho, şirkete bir adam gelmiş. seni ve jeongin adında birini soruyormuş. beklemesini, işin bitince geleceğini söylettim resepsiyona."

minho kaşlarını çatıp hyunjin'e döndü. "jeongin kim?"

hyunjin bilmiyorum anlamında dudak büzmüştü ki sandalyedeki çocuk tekrar konuştu. "bir dakika, minho sen misin?"

minho gence döndü. "evet?"

"seni arıyordum günlerdir! cidden, sana ulaşmam için yakalanıp bağlanmam mı gerekiyordu yani?"

minho, aklı karışmış bir şekilde yüz ifadesi yumuşayan ve rahatça konuşan çocuğa baktı. "beni neden arıyorsun ki? hem, sen kimsin?"

"jeongin ben."

minho, birkaç saniye gencin yüzüne baktı ve sonra hyunjin'e baktı. hyunjin'in yüzünde de aynı kafası karışmış ifade vardı.

"çöz beni de şirkete geçelim. minhyuk günlerdir seni arayıp bulamamam bir de üstüne yakalanıp bağlanmam üzerine şirketine gitmiş olmalı."

"minhyuk?"

jeongin kafasını salladı. "evet. minhyuk, abim oluyor."

minho'nun gözleri kocaman açıldı ve ayağa kalktı. "sen minhyuk'un kardeşi misin?"

"evet."

"baştan söylesene ya..." hyunjin'e döndü minho. "hyunjin, jeongini çöz. zaten burda bir işim yok, şirkete geçelim."

hyunjin başıyla onaylayıp jeongin'in arkasına geçti ve bileklerindeki ipleri çözdü. jeongin ayakları da çözülürken bileklerini ovuşturdu.

sonunda iplerden kurtulduğunda, jeongin ayağa kalktı ve söylene söylene ilerlemeye başladı. "insan biraz kibar olur ya, şu bileklerimin haline bak. eşkıya mısınız nesiniz hayırdır? çakma mafyalara bak..."

limbo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin