1

13.3K 374 126
                                    

Çoğu şeyde kendimi yetersiz, beceriksiz görürdüm. Kendime güvenmek, herkes gibi her şeyi halledebilmek, becerikli, güzel olmak için içimde kendimi cesaretlendiren bir taraf hep aramıştım. O arayışı hem kendi içimde devam ettirmiş, hem de çevremde aramıştım. Ne kendimden hayır gelmişti ne çevremdeki insanlardan.

Artık o kadar kötü bir durumdaydım ki, yürüdüğüm yollardaki kedileri sevmek istediğimde benden kaçıyorlardı. Her kedi kendini sevdirecek diye bir şey elbette yoktu ama o yoldan okul dönüşlerinde geçerdim. Haftada beş gün yürüdüğüm yoldaki kediler her defasında kendilerini sevdirirdi, bu sefer hiçbiri yanıma yaklaşmamış, hatta ben yaklaşınca kaçışmışlardı.

Her şeyin üst üste geldiği zamanda kedilerin bile bana sırt çevirmesi ağrıma gitmişti. Alışmam gereken bir duyguydu ama her seferinde en baştaki gibi canımı yakıyordu. Gidip duvar köşesinde sırf bu yüzden yarım saat ağlamıştım.

Akşam saatleriydi ve o soğukta titreye titreye dakikalarca yaşadıklarıma, kendime yaşattıklarıma ağlamıştım. Sabah Eren abim tarafından aşağılanmama ağlamıştım. Eylül, ikizim dediğim kız tarafından paçavra gibi okulda, herkesin önünde küçük düşürülmeme ağlamıştım. Annemle babamın beni sevmemesine, ne kadar çabalasamda derslerimin kötü olmasına ağlamıştım, zayıf vücuduma ağlamıştım, çirkin suratıma ağlamıştım. Kimse tarafından değer görmediğime, görmeyeceğime ağlamıştım.

Hıçkıra hıçkıra yaşattıkları her şeye ağlamıştım. Dönüp dolaşıp tekrar beni ölüme sürükleyen eve gidene kadar ağlamıştım.

Eve girmeden önce yüzümdeki yaşları silip kendimi toparladım. Hiçbir şey olmamış gibi role bürünüp hazır olunca, anahtarla içeri girdim. İşin kötü tarafı eve ağlayarak gelsem, beni görseler bile kimsenin bana 'neyin var?' bile demeyeceğiydi.

Daha kötü olmamak için düşünmemeye karar vererek yavaşça merdivenlerden inmeye başladım. Sadece benim odam alt kattaydı, diğer iki abimin ve Eylül'ün odası üst kattaydı. Kendimi bildim bileli alt katta kalırdım. Çok küçükken cesaret edip babama sorduğumda, boş oda olmadığını söylemişti. O zamanlar beni sevsinler diye dedikleri her şeye inandığım ve sorgusuz sualsiz yaptığım için tamam diyip devam etmiştim. Biraz büyüyünce evde kimse yokken üst kata çıkmıştım. Tüm odaları sadece ucundan bakarak dolaşmıştım. Gerçekten boş oda yoktu, Eylül'ün giyim odasını saymazsak. Zaten odasında bir giyim odası vardı ama onunla yetinmemişti. Belki o kullanmasaydı o oda benim olabilirdi.

O zamanlar ailemden ilk büyük darbeyi yemiştim, benim odamda ne banyo ne giyim odası vardı. Tek kişilik yatak, küçük bir dolap ve çalışma masam vardı. Eylül'ün odası o kadar büyüktü ki, televizyon bile koymuşlardı.

Odama girdiğimde ilk işim okul üniformalarımı çıkarmak oldu. Üzerime eşofman ve bol bir tişört giyerek çalışma masama oturdum. Zamanım yoktu yarınki edebiyat ödevini yetiştirmem lazımdı, hem benimkini hem sınıftaki birkaç öğrencinin. 12. sınıfın başlarındaydık ve benim hem kötü olan derslerime çalışmam lazımdı hem de sınıftakilerin ödevlerini yetiştirmem. Şikayet edemiyordum çünkü onların dediklerini yaparsam bana daha az bulaşırlardı. Bugün canım istemediği için yiyemediğim poğaçaları çıkardım. Bir yandan tıkınıp bir yandan ödevleri yetiştirmeye çalıştım.

~

Sabah belimin ağrısı ile uyandım. Masada iki büklüm uyuyakalmıştım. Yüzümü buruşturarak kafamı kaldırdım. Yüzüme yapışan bitmiş ödevleri toplayarak kenara koydum. Belim feci ağrıyordu belki biraz yatarsam geçer diye eğik bir şekilde yatağa ilerleyip sırt üstü yatağa yattım. Gözlerimi tavana dikerek ağrının hafiflemesini bekledim, kapatırsam uyurdum. Belim biraz daha iyi olunca boynumu tuta tuta telefondan saate baktım. Alarmın çalmasına on dakika vardı. Direkt alarmı kapatıp ödevleri çantama koydum. Yüzümü yıkadıktan sonra üniformamı giyip kahvaltı saatinin gelmesini bekledim. Okulda çoğunlukla kızlar etek giyerdi ama istisnalar vardı tabii, biri de bendim. Bacaklarım çok ince göründüğü için pantolonu tercih ederdim. Kemik gibi olan bacaklarımı gizleyebiliyordu.

İNKİSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin